YENİ adli yıla bir medya grubunun kuruluşlarına yapılan polis baskınıyla ve Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit'in konuşmasıyla başladık.
İki televizyon kanalının ve Bugün gazetesinin sahibi olan Koza
İpek Holding'e çok sayıda polis eşliğinde operasyon başlatıldı.
İpek Üniversitesi bile bundan nasibini aldı!
Bir hukuk devletinde böyle bir baskın düşünülemez.
Cemaatin üyelerinden bir kısmının organize bir şekilde telefon
dinleme ve şantaj gibi eylemleri hakkında elbette soruşturma
açılır. Fakat bu eylemlerle ilgisi olmayan cemaat üyeleri ve
cemaatle ilişkili eğitim, medya ve ticaret kuruluşları hakkında
"terör örgütü" nitelemesi yapılamaz. Bu kuruluşlara yardım edenler
"terör örgütüne yardım" etmiş sayılamaz.
Sayılabilseydi, "Ne istedilerse verdik!" diyenler hakkında da
soruşturma açılırdı.
SİYASETE GÖRE YARGI!
Telefon dinleme, şantaj gibi iddiaları ayırıyorum. Eğitim,
ticaret ve medya faaliyetlerini "terör örgütü" saymakla, Çarşı
Grubu'nu "darbeye teşebbüsten" müebbet hapis istemiyle yargılamak
arasında hukuken hiçbir fark yoktur. İkisi de hukuki değil
siyasidir.
İktidar öyle suçlamıştır, yargı böyle davranmaktadır.
Adalet o hale geldi ki, savcı, ilgili televizyonların yayınlarının
durdurulması için Ulaştırma Bakanlığı'na resmi yazı yazabildi!
Başbakan Davutoğlu buna karşı çıkarak mahkeme kararı olmadan işlem
yapılamayacağını açıkladı. (21 Mayıs)
Niye? Davutoğlu da cemaate öfkeli bir şekilde karşıdır. Savcının bu
işlemine karşı çıkmasının sebebi, ülkede hukuka güven sarsılırsa,
önce ülkenin itibarının, hemen ardından da ekonomisinin büyük zarar
göreceğini bilmesidir.
Maalesef böyle de oluyor.