BİLİMİ övmeyen, yüceltmeyen din ve ideoloji yoktur. İslam’ın yükselme çağında bilim ve felsefe meşalesini taşıyan Müslümanlar da, çöküş devrinde kafa karıştırıyor diye matematiği medreseden kaldıran Müslümanlar da “ilim Çin’de de olsa ilimdir” hadisi şerifini biliyorlardı. İstanbul’da 16. yüzyılda Takiyüddin rasathanesini kuranlar da, “gökleri gözetlemek uğursuzluk getirir” diye yıkanlar da İslam’ın ilk emrinin “Oku!” olduğunu biliyorlardı. Modern çağda Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ideolojileri “bilimsel sosyalizm” değil miydi?! Hitler ırk üstünlüğü ideolojisini “tabiat kanunu” olarak görmüyor muydu? Dahası, rasyonel düşünce alanında da bilim adına insanlar yanılabilirler. Onun için “bilimin ve aklın öncülüğünde” sloganına fazla bel bağlamamak, “akıl” ve “bilim” kavramlarının içeriğini ve bu alandaki farklı düşünceleri bir ölçüde olsun tanımak lazım. BİLİMİN GELİŞMESİ Bilim tarihçisi hocamız Prof. Fuat Sezgin, Büyük Çağ adlı kitabına, 11. yüzyıldaki büyük İslam bilginlerinden Biruni’nin şu sözüyle başlar: “Ben her kişinin yapması gerekeni yaptım: Öncekilerin başarılarını minnettarlıkla karşılamak; onların yanlışlarını ürkmeden doğrultmak; bana gerçek olarak görüneni sonrakilere emanet etmek...”