TÜRKİYE'de bir yanda dinin siyasi yükselişi görülürken öbür yanda dini değerlerin hızla aşınması yaşanıyor.
“Dindarlığın içinin boşaldığını” samimi dindarlar ıstırapla
anlatıyor, yazıyorlar.
Bu sorunları “üst akıl, dış güçler, gizli düşmanlar” gibi
esrarengiz ve muhayyel komplolara bağlamak maalesef temeldeki
faktörü görememekten öteye, çatışma duygusunu körükler.
Halbuki körüklenmesi gereken araştırma ruhudur. Nedir “temeldeki
sebep” dediğim? Bunu Hayrettin Karaman hocamız çok net biçimde
yazdı.
SEKÜLERLEŞME SÜRECİ
Sayın Karaman’ın satırları şöyle:
“Eski zamanlarda âlimlerin bu fonksiyonlarının bir ölçüde -siyasi
alan hariç olmak üzere- var olduğu söylenebilir, günümüzde ise
ulaşım ve iletişim araçlarının eskiden hayal edilemez derecede
gelişmesi sebebiyle etkiler çeşitlendi ve ne yazık ki, ipin ucu
‘ötekilerin’ eline geçti. Medya, san’at, reklam, sivil toplum
örgütleri yanında âlimlerin etkisi devede kulak kabilinden oldu;
çünkü âlimler, bu faktörlerin içinde yönlendirici olarak yer
alamadılar, toplumun geneline kapalı sayılacak özel alanlara
hapsoldular.” (Yeni Şafak, 31 Mart)
Karaman hocanın parantez içindeki “ötekiler” kavramı bir tarafa,
anlattığı tam sosyoloji kitaplarındaki “sekülerleşme”
tablosudur.
Bilhassa Max Weber ekonomik gelişme ve şehirleşmenin yeni bilgileri
ve ‘rasyonel’ düşünmeyi gerektirdiğini, bunun da “seküler” eğitimle
sağlandığını anlatır.
Piyasa ekonomisinde daha aktif olan Protestanlarda modern eğitim
piyasa ekonomisine henüz o kadar girmemiş Katoliklerden daha fazla
yaygındı mesela.
KALKINMAK İÇİN
Osmanlı tecrübesine bakalım.
Medrese devletin ve toplumun ihtiyaç duyduğu modern askerlik,
matematik, tıp ve hukuk bilgilerini üretemediği için halife
sultanlar hızla modern mektuplar açtılar ve daha o zaman okumuşlar
arasında ulemanın etkisi “devede kulak” kalmıştı.
Sayın Karaman’ın satırlarındaki “ulaşım ve iletişim araçlarının
eskiden hayal edilemez derecede gelişmesi sebebiyle etkiler
çeşitlendi” tespiti doğru bir sosyolojik tespittir, temeldeki
faktör budur.
Bunun yarattığı sonuçları “üst akıl, dış güçler” falan gibi
esrarengiz ve muhayyel komplolara bağladığınızda bu gerçeği
göremezsiniz.
Göremezsek ne olur?
İktisatçılar sürekli vurguluyor, “orta gelir tuzağından” çıkmanın
şartı, teknoloji üreten ekonomi aşamasına geçmektir, bu da eğitimin
o yönde düzenlenmesine bağlı...
Bilgi ihtiyacının ve kaynaklarının bu çeşitlenmesi demokrasiyle
birlikte fikir ve ifade hürriyetini de olmazsa olmaz hale
getiriyor.
İşte, çağımızda eğitim sistemi modernleşmemiş, siyasi sistemi
otoriter olup da kalkınan tek ülke yok!
YENİDEN DÜŞÜNMEK