10 Ekim 2015 Cumartesi günü gencecik insanlar, yeni evli çiftler, anneler, babalar can verdi; 97 ölü, 508 yaralı... Tarihimizdeki en büyük, en vahşi, terör saldırısı.
Vefat edenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Miting meydanı için Emniyet gerekli tedbiri almış, herkesin üstünü
aramış. Belki bu sayede bombacılar miting kalabalığının içine
karışamadı; daha büyük bir facia olabilirdi.
Fakat iki bomba gar önünden miting alanına giden kalabalığın
ortasında patladı. Başşüpheli IŞİD elbette. İstihbarat da uyarıda
bulunmuş. Daha sıkı tedbirler alınamaz mıydı? Mitingin yapılacağı
Sıhhiye Meydanı'na giden yollarda da üst araması yapılması gerekmez
miydi? Bunların titizlikle araştırılması, soruşturulması
şarttır.
KİM YAPTI?
Bu vahşeti hükümetin, devletin yapmış olabileceğini söylemek
için aklı iptal etmek yetmez, kör bir siyasetin emrine vermek
gerekir.
Devlet, hükümet niye yapsın böyle bir vahşeti?
Fakat aynı gün akşamı KCK bildiri yayınladı, "AKP hükümeti ile
IŞİD'in birlikte" bu vahşeti yaptığını söyleyerek "halklarımızı ve
Kürt halkını ayağa kalkmaya" çağırdı.
Amaç bu olunca, olayların gerçeğini araştırmaya gerek yok, bu
vahşeti ayaklanma ajitasyonu için kullanmak lazım!
KCK böyle de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan biraz
demokratik olgunluk ve ihtiyatlı davranış beklemek hakkımız değil
mi? Maalesef, Demirtaş da bu vahim faciadan siyasi ajitasyon
çıkardı. Sözleri şöyle:
"İstifa ediyorlar mı? Etmiyorlar. Demek ki ortaya çıkan tablodan
çok memnunlar. Bu devletimizin, milletimizin birliğine yapılan bir
saldırı değil, devletimizin halkımıza yaptığı bir saldırıdır."
Yetkilileri siyasi sorumluluktan dolayı ağır sözlerle eleştirmek,
tamam... Fakat bu vahşeti "devletin yaptığı katliam" olarak sunmak
ancak siyasi kasıtla mümkündür. Demirtaş bu sözleriyle hitap ettiği
kitlelerdeki "duygusal kopuş"u derinleştirdi maalesef.
AKP'NİN KUSURU
Suriye 2 milyon göçmenin yanında bir de terör olaylarıyla
içimizde! Reyhanlı, Suruç, Ankara, uzun terör zincirinin üç büyük
halkası.
AKP hükümeti mutlaka dış politikasını gözden geçirmeli, ideolojik
şablonları bırakıp Türkiye'nin yerleşik diplomasisine dönmelidir.
En önemlisi, iç politikada AKP'nin son dört yılda gittikçe artan
kutuplaştırma ve otoriterleşme siyasetini terk etmesidir.