Enes Kara’nın intiharı bütün yürekleri yaktı. Yunus Emre’nin deyişiyle “gök ekini biçer gibi” gencecik bir hayat bir intiharla sona erdi…
Hele de “evlat acısı” ailesi için…
İntiharların elbette bireysel ve çok çeşitli sebepleri fardır… Talihsiz Enes bir tarikat-cemaat yurdunda kalıyordu ve bıraktığı video kaydında “yurtta yaşadığı baskılardan” bahsediyordu… Tıp Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi olduğu halde “gelecek kaygısından” bahsetmesi de üzerinde durulması gereken bir husustur.
Öyle bir yurt hayatının ağır ve kapalı atmosferi gencecik bir insanı bunaltmış. Nitekim videoya “psikolojik olarak yorulduğunu” kaydetmişti.
Özgür olma ihtiyacının fışkırdığı gençlik çağında yaşama sevincini kaybetmek, yaşamaktan yorulmak, bunalmak…
BÜYÜK GERİLİM
Türkiye gibi “sık dokulu” dayanışmacı geleneksel yapılarla, “bireyleşen” modern yapılar arasında çelişkiler yaşanan geçiş toplumlarında şiddetli gerilimler vardır.
Geleneksel yapılarda kişi çepçevre kuşatılmış olmanın bir tür korunma duygusunu hisseder. “Bizden” biri olarak destek görür, kayırılır…
Özgürlük duygusunun gelişmesi ise elbette olumludur fakat, kriz dönemlerinde Erich Fromm’un belirttiği gibi yalnızlık duygusunu da yaratır. Hem tarikatlar hem seküler totaliter örgütler için nasıl mümbit bir av sahası, değil mi? Gençleri kolayca çalabilirler, aile ve normal arkadaş çevrelerinden kopararak…