Cumhurbaşkanı Erdoğan parti lideri olduğu için hemen her konuşmasında muhalefeti yerden yere vuruyor, kendi partisinin propagandasını yapıyor.
Devlet ve parti işlevlerinin bu kadar karışması CB sisteminin ağır kusurlarından biridir. Devlet kurumlarını da devlet kavramının hukuki tanımını da yıpratıyor maalesef.
Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu şu sözlerle eleştirdi:
“CHP’nin başındaki zat dünyada olup bitenleri yok sayarcasına ülkemizdeki nükleer projeleri kötülemeye çalışıyor. Sizin hayatınızda sadece mum vardı mum, gaz lambası var. Biz ise bunu bu hale getirdik.’’
Erdoğan 1940’ları kastediyorsa seksen yıl öncesini, 1930’ları
kastediyorsa 90 yıl öncesini eleştiriyor!
Nükleer enerjiye ihtiyacımız açık. Burada sorun, ülkenin önüne
kaynak temin eden bir iktisadi program koymak yerine tarihle
uğraşmaktır.
OSMANLI’DA KİBRİT İTHALATI
Evet Türkiye’de çoğunluk geçmişte “mum ve gaz lambası” kullanıyordu. Ama Avrupa sokakları elektrikle aydınlanırken, bizde, bırakın Anadolu’yu, sanki “Dersaadet”te, İstanbul’da elektrik vardı da Cumhuriyet mi sökmüş ve halkı “mum ve gaz lambası”na mahkûm etmişti?!
Osmanlı-Cumhuriyet kavgası ideolojik körlük yaratır. Tarihe laboratuvar gibi bakmalıyız. Tarihî gerçek şudur: 16. Yüzyıldan beri ticaret, bilim ve sanayi devrimlerinin gerisinde kalmışızdır.
Maliye tarihimizin büyük isimlerinden Cavit Bey, 23 Haziran 1914’te Osmanlı Mebusan Meclisi’nde bütçe hakkında konuşuyor:
“Giderler 34 milyon lira… Bunun 15 milyonu Düyun-u Umumiye borçlarına… Eğitim bütçesine sadece 554 bin lira, sağlık bütçesi sadece 126 bin lira…”
En büyük pay, savaş öncesinde savunmaya ayrılmıştır; toplam 10 milyon lira.
Cavit Bey eğitim ve sağlık bütçesini anlatırken derin üzüntü içindedir.
Bütçede geri kalmışlığı yansıtan başka kahredici rakamlar da vardı: “Şeker ithalatına 2 milyon 800 bin lira… Kibrit ithalatına 200 bin lira…” (Zabıt Ceridesi, s. 605)
KÖYLÜ SABUN KULLANIRSA…