BAŞBAKAN Davutoğlu uzun süredir ahlaki yozlaşmaya karşı uyarılarda bulunuyor.
Arkadaşımız Nuray Babacan’ın bugünkü haberine göre, Başbakan partisinin belediye başkanlarına şöyle seslenmiş:
“Eşini, işini ve evini değiştirenlerin peşine düşeriz, şüpheyle yaklaşırız. Parasal ilişkilerde dikkatli olun...”
Tabii en hazini, sınıf atlamada ortaya çıkan “eş değiştirme” kepazeliğidir!
Başbakan, daha önce de “Ahlak ile bezenmemiş siyasetten daha tehlikelisi yoktur” diyerek çok kuvvetli bir ahlak vurgusu yapmıştı. (28 Ekim 2015)
Davutoğlu, partisinin 7 Haziran’daki oy kaybını da hatırlatarak yeni milletvekillerine de şöyle seslenmişti:
“Görev aldıktan sonra evini, arabasını değiştireni partiye sokmam.” (16 Kasım 2015)
İSLAMİ ELEŞTİRİLER
Prof. Davutoğlu propaganda niteliğinde soyut bir ahlak retoriği yapmıyor, aksine somut uyarılarda bulunuyor, yaptırım uygulayacağını belirtiyor.
Elbette AK Partililerin ve görevlilerin büyük çoğunluğu temizdir. Ancak problemin Başbakan’ca uyarılar gerektirecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor.
İslami kesimde ‘bağımsız’ yazarlar da bir süredir bu yönde eleştirilerde bulunuyorlar. Abdurrahman Dilipak, Yeni Yüzyıl’da Esra Elönü’ye verdiği mülakatta şöyle diyor:
“Yılların açlığı vardı; para ve kadın baş döndürdü...” (4 Ocak)
Başka yazarlar da var, alıntılarla yazıyı uzatmıyorum.
GÜÇ BOZAR
Yıllar önce ben de “İslami Kesim ve Yolsuzluk” başlıklı yazımda samimi dindarların “Kazanç hırsı yüzünden dinimiz ruhsuzlaşıyor” diye feryat ettiklerini yazmıştım. (Milliyet, 19 Eylül 2008)
Ortaya çıkan bu tabloyu nasıl yorumlamalı?
Liberal Lord Acton 1877 yılında bu sorunun cevabını şöyle vermişti:
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”
Çok doğru...
Osmanlı’da 16. yüzyıldan sonra rüşvetin kanser gibi yayılması, Tek Parti devrinde Ağaoğlu Ahmet Bey’in Atatürk’e “Büyük Gazi, partiniz yolsuzluğa batmıştır” diye rapor vermesi...
Demek ki sorun ideolojik değildir, gücün dengelenip denetlenmesi sorunudur.
AÇIK TOPLUM
Demokrasilerde açık toplum, şeffaflık, denetim ve denge, kuvvetler ayrılığı, hesap verirlik, yargı bağımsızlığı, basın hürriyeti gibi temel ilkeler sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlakidir.
Bu ilkelerin kurumlaşması “güç”lerin dengelenmesini, denetlenmesini ve icabında hesap sorulabilir olmasını sağlar; bozulmayı önemli oranda frenler.
Bu ilkelerin kurumlaştığı ve kültür halinde yerleştiği gelişmiş demokrasiler yolsuzluk, rüşvet ve nüfuz suiistimalinin en az olduğu toplumlardır. Bütün uluslararası indekslerde görülür bu.
AB ilerleme raporlarında Türkiye’den sürekli “yolsuzlukla mücadele eden bağımsız bir organ kurulması” isteniyor ama bir türlü gerçekleşmedi.
Denetlenmeyen ve hele de kalıcılık duygusuna kapılan otoriter yapılarda ve demokrasi olsa bile kurumlaşmamış toplumlarda yolsuzluk çok yaygındır.