KARŞIMIZDA iki tane HDP var; biri seçimlerden önce, öbürü
seçimlerden sonra.
Maalesef, Demirtaş gibi çözüme katkısı olabilecek genç bir
politikacı da kendi siyasi şahsiyetine sahip olmak yerine bu
“ikili” yapı içinde kendini tüketiyor.
7 Haziran seçimlerinden önce Sayın Demirtaş “HDP’nin
Türkiyelileşmesi” sorulduğunda şu cevabı veriyordu:
“Uzun süredir arzu ettiğimiz bir şeydi, ancak başaramıyorduk.
Ağırlıklı olarak bizden kaynaklı bir daralma, eksiklik de vardı.
Ama konjonktürün de etkisiyle o alan bize açıldı... Bundan geri
gidiş mümkün değil... Kürtler tam da bunu istiyordu...” (1
Haziran)
Demirtaş aynı açıklamasında, HDP mitinglerinde Türk bayrağının
görülmesini de “Kürt hareketinin normalleşmesi” olarak niteleyerek
memnuniyetini ifade etmişti.
SEÇİM BİLDİRGELERİ
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde oy almak için HDP’nin açıkladığı
seçim bildirgeleri ile pazar günü imza koydukları “Demokratik
Özerklik” bildirgesi arasında çok ciddi farklar var.
Seçim bildirgelerinde adalet reformu konusunda kesinlikle
özerklikten bahsedilmiyordu. Adalet Bakanlığı’nın yargı üzerindeki
vesayetini kaldırmaktan, HSYK’nın bağımsız olmasından, adalet
hizmetlerinde “herkesin kendi dilinde hizmet alabilmesi”nden
bahsediliyordu sadece.
Hatta aynen şöyle deniliyordu:
“Özyönetim, özerk ve demokratik yerinden yönetim modelidir.
Türkiye’nin üniter devlet yapısı ve demokratik parlamenter sistemi
içinde gerçekleşmesi mümkündür.”
Pazar günü açıkladıkları “Demokratik Özerklik” bildirgesinde ise
bütün yasama ve yürütme erkleri gibi yargı erki de özerk bölgelere
bölünüyor:
“Yargı sistemi ve adalet hizmetlerinin ‘Özerk Bölge Modeli’ne göre
yeniden düzenlenmesi.”
HDP, kendi seçim bildirgelerini bırakıp Kandil’in “KCK Sözleşmesi”
adlı totaliter modeline uymuştur maalesef.
HANGİ DEMİRTAŞ?
Pazar günü DTK toplantısında sadece Kandil’in modeline boyun
eğmediler, Kandil’in Güneydoğu’da “Rojava”lar yaratmak için
yürüttüğü hendekli, barikatlı, bombalı, silahlı “direniş”ine de
destek verdiler:
“Halk meclislerinin özyönetim ilanlarını ve halkımızın her alanda
yürüttüğü bu haklı ve meşru direnişi sahipleniyor(uz).”
Halk meclisi dedikleri PKK hücreleridir.
En azından “şiddet içermeyen direnişler” diyemezler miydi? Keşke
diyebilselerdi!
HDP ve Demirtaş, şiddete verilen bu desteği de imzaladılar! O
Demirtaş ki, seçimlerden önce şöyle konuşuyordu:
“Yarın değil, şu saatte İzmir’den çağrı yapmak istiyorum. Ölümlerin
derhal durması lazım. PKK’nın ‘amasız, ancaksız’ silahlı, bombalı
şiddet eylemlerini, şehirlerde, dağlarda durdurması lazım. Bizim
açımızdan bunun alternatifi yoktur. ‘Aması, ancağı’ yoktur...” (22
Ağustos)
Seçimlerden önce “Türkiyelileşme” vurgusu yapan Demirtaş şimdi
“bağımsız devlet, federal devlet, kantonlar, özerk bölgeler” diye
konuşuyor...