ANKARA Sincan ilçesinden bir genç, ODTÜ'yü bitirmiş, Finlandiya'da master yapıyordu, ne olduysa oldu, birden Suriye'ye gitti, IŞİD'e katıldı.
Akıbeti bilinmiyor.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinden 19 yaşında bir genç, iş aramak için
evden çıktı, bir daha dönmedi. Annesine açtığı telefonda “hicret
ettiğini” söyledi, merak etmemesini istedi. IŞİD’e katılmıştı.
Babası şöyle anlatıyor:
“Çok sakin bir çocuktu. Namaz kılmazdı, namaza başladı. Kötü bir
alışkanlığı yoktu. Kimler beynini yıkadı? Polise haber
verdim...”
Acılı baba, oğlunun bulunup tutuklanmasını istiyor, intihar
bombacısı olmasından korkuyor çünkü.
HASTALIKLI RUHLAR
Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarının faillerine ait “cihat
tapeleri” yayınlandı. Polisin bu kadar takip ettiği kişilerin ve
aynı hücrenin Ankara’da böylesine bir katliam yapması, “istihbarat
zaafı”nın ne kadar vahim olduğunu gösterir.
Cumhurbaşkanı da istihbarat zaafından bahsetti. Ben “cihat
tapeleri”ndeki psikolojik ipuçlarına dikkat çekeceğim. Öldürmek,
katliam yapmak konusunda şöyle diyorlar:
“He, onlardan ceset alıyoruz. Geçen gün, 45 tane falan vardı...
Allah’a hamdolsun...”
İntihar eylemcileri için de şöyle diyorlar:
“Allah yolunda paramparça olmuşlardı... Allah kabul etsin
inşallah...”
Ve müthiş bir dünya ve yaşam nefreti:
“Artık şu dünyayı Allah için bırak kenara, vallahi hepsi yerin
dibine batsın. A’dan Z’ye her şey yerin dibine batsın...”
Öldürmek ve ölmek nasıl böyle bir tutku haline gelebilir?! İnsanlar
nasıl böyle ölüm makinesine dönüşebilir?!