İSLAMİ kesimde çok saygı duyduğum yazarlardan biri Ayşe Böhürler'dir. Malezya İslam Üniversitesi'nde düzenlenen "Müslüman Kadınlar Zirvesi"ne katılmış, izlenimlerini yazdı. (Yeni Şafak, 24 Eylül)
Şöyle diyor:
“İlk gözlemim İslam ülkelerinde kadın haklarına ilişkin bakışta bir değişimin olmayışı yönünde.”
İslam dünyasında kadınlar eskisine göre daha çok okuyor, toplumsal
hayata daha çok katılıyor. Buna rağmen “kadın haklarına bakışta bir
değişimin olmaması”, daha kapsamlı bir sorunun örneğidir.
Zira sadece kadın konusu değil. Devlet, hilafet, siyaset, hukuk,
özgürlükler gibi fevkalade önemli konularda da genellikle eski
fıkıh kitaplarından aktarmalar yapılıyor, İslam düşüncesinde
yenilenme ve dinamizm yaratacak görüşler ortaya çıkmıyor. Bu
nitelikte olanlar dar akademik çevrelerde kalıyor.
GELENEĞİN TEKRARI
Kadınların elbette farklı hayat tarzı tercihleri olacaktır. Bunlardan birini “tek iyi” sayıp öbürlerini dışlamak totaliter bir tavırdır. Önemli olan, hangi hayat tarzını seçerse seçsin, kendi kişiliğine sahip olması, hak eşitliği bilinciyle toplumsal hayatta aktif olmasıdır.
Böhürler, hiçbir hayat tarzını aşağılamaz, elbette kendi hayat
tarzını ve değerleri savunur. Çok önemli ve ufuk açıcı bulduğum
tespiti şu:
“Geleneksel İslam’ın kadına bakışını, klasik fıkhı korumak mümkün
görünmüyor.”
Gerçekten, “geleneksel”i ve “klasik fıkıh” bakışını tekrar edip
durarak 21. yüzyılda İslam düşüncesinin, dolayısıyla Müslüman
toplumların bir hukuk düzeni içinde “gelişmiş ülke” haline
gelebilmeleri mümkün değil.
Ayşe Böhürler, Pakistanlı Muhammed İkbal’e referans yapıyor; aynen
katılırım. İkbal “İslam’da Dini Düşüncenin Yeniden Teşekkülü”nün
yazarıydı.
MESELA HİLAFET