İSLAMİ kesimde bir süredir mala mülke düşkünlük, güç ve servetin cazibesine kapılmak, İslam'ın ahlaki değerlerini ihmal etmek gibi eleştiriler okuyoruz.
Şevket Eygi ağabeyin "eski mücahitler yeni müteahhitler, din
baronları" gibi kavramlarla ve sert bir üslupla öteden beri yaptığı
eleştiriler buna bir örnektir.
İslami kesimde yeni bir tartışma, "İslamcılık öldü" kavramı
etrafında yürüyor. Mümtazer Türköne "Türkiye'de İslamcılığın
Doğuşu" konulu doktora tezinde, Namık Kemal gibi yüksek düzeyli
'Yeni Osmanlılar' hareketinin İslamcılığını araştırmıştı.
Geçenlerde de "İslamcılık öldü" diye yazdı. Sonra, Ali Bulaç
İslamcıların devletle bütünleşmesinin İslami düşünceye zarar
verdiğini savunan bir yazı yayınladı.
Bu eleştiriler AKP'yi sorumlu tutuyor.
AKP'yi destekleyen Kemal Öztürk ise Yeni Şafak'taki köşesinde bunun
sorumlusunun Gülen cemaati olduğunu savundu.
SIĞ DÜŞÜNCELER
İşin bu polemik tarafı beni çok ilgilendirmiyor. Benim önemsediğim
konu şudur: Bugün ilim ve düşünce düzeyinde yüksek değere sahip
bireysel istisnalar olmakla beraber, siyasi hareket olarak İslamcı
düşünce çok düzey kaybetmiş, hatta önemli oranda partizanlık
seviyesine düşmüştür.
Kemal Öztürk, İslamcı hareketin bu halini "sığ sulara çekilmek"
olarak niteledi, büyük düşüncelerin ancak "okyanus derinliğinde
bulunacağını" yazdı, haklı olarak. (Yeni Şafak, 3 Temmuz.)