ÖZGÜRLÜK kelimesini de yeri geldiğinde kullanırım ama asıl tercihim ‘hürriyet’tir. Neden mi?
Namık Kemal’ler unutulmasın diye.
Arapçada ve fıkıhta “hür” kelimesi, köle statüsünde olmamak
anlamındadır. Namık Kemal’den itibaren hürriyet kelimesi artık
seçme hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti,
eleştiri hürriyeti, yani otorite karşısında hür olmak anlamını
kazandı.
Siyasi otoritenin “Allah’ın yeryüzündeki gölgesi” olarak
yüceltildiği bir gelenekte “otorite karşısında hürriyet” fikrinin
savunulması ne kadar önemlidir, değil mi?
Namık Kemal’den itibaren bütün nesiller hürriyet kavramını bu
anlamda kullandılar, savundular; Cumhuriyet’i kuracak nesillere
devrettiler.
POPÜLİZM ÇAĞINDA
Bu haftaki The Economist dergisi yükselen otoriter popülizme karşı
“Üç Viyanalı” hürriyet düşünürünü anlatıyordu. Birinci Dünya Savaşı
sonrasında, 1930’larda dünyada faşizm ve Bolşevizm yükseliyordu.
Ciltler dolusu kitaplarla ve totaliter dev propaganda makinalarıyla
liberal demokrasinin öldüğü anlatılırken bu üç düşünür
hürriyetleri, liberal demokrasiyi, piyasa ekonomisini
savunmuşlardı. Üçü de Viyana doğumluydu: Joseph Schumpeter, Karl
Popper ve Friedrich Hayek...
Dergi Viyana’da bugün “Faşist kökenli bir parti iktidardaki
koalisyonun ortağıdır” diye esefle belirtiyor, Avrupa ve Amerika’da
da otoriter popülizmin yükseldiğine dikkat çekiyordu.
Ben özellikle Karl Popper ve Friedrich Hayek’i okudum, etkilendim.
Popper’i ülkemizde ilk zikredenlerden biri merhum Bülent
Ecevit’ti.
Popper’in “Açık Toplum ve Düşmanları” adlı baş eserini ilk
tercüm...