Saygın bir ekonomistle konuşuyorum. Ekonomist dedimse benim yakıştırmam değil. Princeton Üniversitesi'nden bir Türk iktisat profesörü…
Ekonomi ilminin son on yılda çok geliştiğini, ekonomiyi iyi yönetmek için bu gelişmelere vakıf en iyi uzmanlarla çalışmak gerektiğini anlattı. Örnek verdi:
“Mesela para politikaları, ama hangi tür ekonomik ve siyasi yapılarda para politikaları? ‘Açık Ekonomilerde Para Politikaları’ konusunda dünyada en iyi birkaç araştırmadan birini bir Türk yaptı; Prof. Şebnem Kalemli-Özcan…”
Kalemli-Özcan’la ben de Karar’da mülakat yapmış, kalitesini görmüştüm.
Para politikası Merkez Bankası’nın işi… Merkez Bankası’nın nasıl bir insan kalitesine sahip olması lazım, görüyorsunuz.
YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜ
Konuştuğum ekonomist, Bilge Yılmaz’dır. Halen İYİ Parti’de Ekonomi Politikaları Başkanı…
Çağımızda “benim partim”e kabile gibi yapışmak yerine bilim, uzmanlık, liyakat, dürüstlük kavramlarını partiler üstü düşünmek artık gerekmiyor mu? Çok geciktik bile.
Prof. Bilge Yılmaz sorum üzerine “Özal çok doğru işler yaptı, Türkiye’ye doğru yön verdi, bazı eksik ve hataları da oldu” dedi ve ekledi:
“O dönemde Türkiye’nin beşeri sermayesi, yetişmiş insan gücü bugünkünün belki onda biriydi. Bugün beşeri sermayemiz çok zengin ama büyük ölçüde kullanılmıyor…”
Prof. Yılmaz’ı dinlerken aklımdan neler geçmedi ki?..
Cevdet Paşa, II. Mahmut’la Petro’nun benzer reformlar yaptığını, ama bizimkinin pek başarılı olmadığını anlatmış ve sebebini de yazmıştı: Osmanlı’da görevlerin başında “ilim ve irade sahibi zatlar yok idi!” (Tezakir, IV, s. 220)
Paul Kennedy’nin 1993’te yayınlanan kitabında okumuştum. Uzak Doğu kalkınmasında eğitimin ve özellikle de uzmanlıklar eğitiminin önemini anlatırken, “Tayvan’da 1989’da kabinenin 14 üyesinin tamamının dışarıda doktora yapmış” olmalarını örnek gösteriyordu. (Preparing For The Twenty First Century, s. 198)