İKTİDAR, muhalefetle iyi ilişkileri sürdürmek için üç kanun teklifinde geri adım attı:
- Hakkâri ve Şırnak’ın ilçe yapılması...
- Terör ilişkisi sebebiyle görevden alınacak belediye başkanları yerine İçişleri Bakanlığı’nın kayyum ataması...
- Üniversitelerde rektör seçimlerini kaldırarak rektör atamalarında yetkiyi tamamen YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na bırakan kanun teklifi...
Bunlardan en azından şimdilik vazgeçildi.
Parlamenter sistemin uzlaşma kültürüyle nasıl mükemmel işleyebileceği bir kere daha görüldü. Türkiye’de öteden beri sorun parlamenter sistem değildir, çatışma kültürüdür.
Ben bugün rektör seçimleri üzerinde durmak istiyorum.
REKTÖR SEÇMEK!
Üniversitelerde ortaya sandık konulup rektör adayları arasında seçim yapılması, evet, yanlıştır. Demokrasiyle ilgisi yoktur! Demokrasi siyasi bir kavramdır, siyasi tercihler arasında seçimler yapılır. Rektörlük ise siyasi değil, idari ve akademik bir makamdır. Ölçünün siyaset ve taraftarlık değil liyakat olması gerekir.
Fakat yetkiyi tamamen YÖK’te ve Cumhurbaşkanı’nda toplamak için rektör seçimlerini kaldırmak da çok yanlış olurdu. Üniversiteleri siyasi güce bağımlı hale getirirdi.
Evet, rektör seçimlerinin çok defa ‘görüntü’den öte bir işlevi yoktu, Cumhurbaşkanı YÖK’ün belirlediği üç kişiden birini atıyordu.
Fakat ‘seçimler’ bazen çok kuvvetli temayülleri ortaya koyuyordu. İşte, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerinde Prof. Gülay Barbarosoğlu 402 oydan 348’ini aldı. Bu kadar kuvvetli bir temayül orta çıktığında, YÖK’ün de Cumhurbaşkanı’nın da aksine tercihler yapması kolay olmaz tabii.