ADALET ve Kalkınma Partisi'nin kitap yasaklarını kaldırmakla
övündüğü dönemleri hatırlamak ve bilhassa da iktidarın kendisine
hatırlatmak istiyorum.
2012 yılına gelindiğinde, Türkiye’de ta Soğuk Harp yıllarından
kalma yasak kitaplar listesi, afiş ve broşürler dahil 23 bine
ulaşmıştı! İlya Ehrenburg’un Sovyet gözüyle yazılmış fakat edebi
değeri yüksek “Paris Düşerken” romanı hâlâ yasaktı...
Sosyalist-feminist Clara Zetkin’i ben Attilâ İlhan’da okumuştum,
Zetkin’in kitabı da yasaktı.
Dönemin reformist Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in inisiyatifiyle
“Üçüncü Yargı Paketi”nde hem basın affı niteliğinde düzenlemeler
vardı hem “kitap yasakları” kaldırılıyordu.
İktidarın bugünkü cezalandırmacı, otoriter tavrının aksine, liberal
bir yaklaşımı vardı.
‘ÖZGÜR KİTAP’
Bomba yapmak, şiddeti tahrik, terör örgütlenmesi gibi amaçlarla yapılan yayınlar elbette yasak olacaktı. Emniyet 6 ay içinde mahkemeye başvurup bu tür yayınlar için mahkemeden yeni yasak kararı alacak, bunun dışındaki yayınlar serbest kalacaktı.
Başbakan Erdoğan, “Ulusa Sesleniş” konuşmasında şöyle diyordu: “Daha önceden verilmiş tüm toplatma kararlarını hükümsüz hale getiriyoruz... Altı aylık bir geçiş süreci içinde, yasaklı durumda bulunan 23 bin kitap özgürleşecek. Böylece Türkiye hem yargı ayıplarından hem de yargı yükünden ciddi biçimde arınmış olacak... Demokrasi standardımız yükselecek, Türkiye’nin dünyada itibarı artacaktır.” (30 Ocak 2012)
Paket, 2 Temmuz 2012’de yasalaşmıştı. Türkiye’nin itibarı
artıyordu. Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan
Füle, reformlardan dolayı Sadullah Ergin’in şahsında Türkiye’yi
kutluyordu. (4 Aralık 2012)
AİHM GÖZÜYLE
Devran ters döndü; artık kimse Türkiye’yi reformlardan dolayı övmüyor, İslam dünyasına örnek göstermiyor.
Aksine, başta AB İlerleme Raporları olmak üzere, Türkiye’de iktidarın medyaya baskı yapması, yargı bağımsızlığının “altını oyması” eleştiriliyor.
AİHM’deki Türk yargıç Işıl Karakaş, Türkiye’nin işkence ve kötü muamele sicilinin düzeldiğini belirterek bugünkü durumunu şöyle anlatıyor:
“Ama onun yerine ne geldi? İnternetin yasaklandığı, ifade
özgürlüğünün hiçbir şekilde korunmadığı, sürekli hakaret yüzünden
davaların açıldığı bir ülke imajı.
Cumhurbaşkanı’na hakaret yüzünden sürekli davalar açılıyor. Bu,
Avrupa’da başka bir yerde yok... Avrupa’dan bakıldığı zaman
Türkiye, ifade ve basın özgürlüğünün yeterli ölçüde korunmadığı bir
ülke olarak görünüyor.” (Hürriyet, 28 Eylül 2015)