“Yanınıza birer defter alıyorsunuz. Anlattıklarımı, gördüğünüz her şeyi ve dikkatinizi çeken bütün detayları tek tek not ediyorsunuz.” Ara tatilden istifadeyle kızım Meryem (13) ve iki arkadaşını (Hanne Meryem ve Betül Meryem) Bosna’ya götürürken, onlara bu telkini birkaç kez tekrarlamıştım. 17-19 Kasım arasındaki üç günlük seyahatimiz sırasında, gerçekten de sayfalar dolusu not aldılar, kendi pencerelerinden görünenleri satırlara aktardılar.
Meryem ve arkadaşlarının özellikle Bosna’yı yakından tanımasını istemiştim. Balkanların her anlamda en rafine hale geldiği yerlerden biri burasıydı çünkü. Osmanlı’nın Rumeli’de yazdığı hikâyeyi, maziden günümüze kalanları, Aliya’nın bıraktığı parıltılı izleri, Bosna Savaşı’nda yaşanan mezalimi, Müslüman olmanın hangi bedelleri gerektirdiğini ve daha birçok şeyi kestirmeden anlatmak mümkündü burada.
Cuma günü öğleden sonra sağanak yağmur altında Saraybosna’ya inip Alifakovac mahallesindeki evimize yerleştik, ardından Başçarşı’yı adımlamaya başladık. Saraybosna’ya İslâm’ın mührünü vuran Gazi Hüsrev Bey’i (1480-1541) ve bıraktığı eserleri konuştuk bol bol. Tarihî yapılar üzerinden, bir “İslâm şehri” nasıl olur, bu noktaya...