Mağrib ve Endülüs topraklarına yayılan kudretli Muvahhid İmparatorluğu’nun ikinci hükümdarı Ebû Yakûb Yûsuf, ordusuyla Lizbon’u kuşatmaya hazırlanırken, düşman saflarından atılan bir okla öldürül-düğünde tarihler 29 Temmuz 1184’ü gösteriyordu. Mağrib’deki başkent Marâkeş’in yanı sıra Endülüs’te İşbîliye’yi (bugün İspanya’nın Sevilla şehri) merkez edinen Ebû Yakûb, 21 yıllık saltanatı sırasında imparatorluğu her yönden istikrara kavuşturmuş, İşbîliye Ulu Camii’nin ünlü minaresini yaptırmış, İbn Rüşd başta olmak üzere pek çok önemli ismi de himayesi altına almıştı.
Babasının na’şıyla başkent İşbîliye’ye dönen 24 yaşındaki Veliaht Prens Yakûb, hızlı bir şekilde yönetimi devraldı. Tıpkı babası gibi Endülüs’te Hristiyanlarla mücadeleyi sürdüren Sultan Yakûb -ki “el-Mansûr” unvanını bu yüzden kazanmıştır-, bir yandan da Mağrib’in imarına odaklandı. Marâkeş’in simgesi durumundaki Kutubiyye Camii’ni tamamlatan Yakûb, Rabat’ta “dünyanın en büyük camisi”nin inşaatını başlattı. Ne var ki, bu cami kendisinin 1199’daki ani vefatıyla yarım kalacaktı.
Tüm bunların ötesinde, Sultan Yakûb el-Mansûr’un İslâm tarihinde oynadığı en kritik rol, hiç şüphesiz, kendisiyle aynı zaman...