Geçenlerde beş vakit namazlı, kültürlü ve kendince bir okuma disiplini de bulunan bir tanıdıkla sohbet ederken, birden durdu ve şöyle dedi: “Düşündüm de… Yahudilere Kudüs ve Filistin konusunda fazla yükleniyoruz. Tarihî açıdan ele alacak olursak, adamlar zaten haklı. Araplardan önce, Filistin’de Yahudiler vardı. Araplar, kendi davalarını neye göre savunuyor? Tarafların iddialarını ele alınca, Yahudilerin öne sürdüğü gerekçeler bana çok daha mantıklı görünüyor. Kudüs’ü onlar kurmuş zaten. Bütün kaynaklar aynı şeyi teyit ediyor…”
Önce şaka yapıyor zannettim. Hayır, gayet ciddiydi. Yahudilerin dünyaya yutturduğu bütün tarih tezlerini güzelce sindirmiş, kendi zihninde tutarlı ve sağlam bir kronolojik akış da bulunmadığından, Arapların haksız olduğuna kanaat getirip dosyayı kapatmıştı. Dilim döndüğünce, meseleyi anlatmaya çalıştım:
“Kudüs’ü Yahudilerin kurduğu iddiasından başlayalım… Irk olarak, evet, Kudüs’ün semavî bir şehir olarak kuruluşu, İsrailoğulları eliyle oldu. Hz. Davud ve Hz. Süleyman dönemlerinde şehrin temelleri atıldı, Beyt-i Makdis inşa edildi ve Kudüs tarih sahnesine çıktı. Ancak bu durum, “Kudüs aslında Yahudilerin olmalı” demeye yetmez, zira...