İslâm dünyası içinde günümüzde kabaca yüzde 15’lik bir azınlığı teşkil eden Şiîlik inancı, 1979’dan sonra İran yönetiminin resmî ideolojisine ve bütün dış politika hamlelerindeki en temel motivasyona dönüştürüldü. Esas hedef olarak Müslüman coğrafyayı seçen İran devlet aklı, Şiîliği yayarak kendi dinî ve siyasî hâkimiyet alanını genişletme projesini uygulamaya koyarken, Sünnî çoğunlukla temasını özellikle şu iki kanal üzerinden sağladı: 1) Ehl-i Beyt sevgisi, 2) Filistin davası. Öyle ya, Ehl-i Beyt’i kim sevmezdi? Filistin, hepimizin davası değil miydi? Nihayetinde, dillere pelesenk edilen “vahdet” sözcüğünün de sihirli etkisiyle, kitleler akın akın İran hayranlığına sürüklendi.
İran’ın ince ince dokuduğu ve temellerini sağlamlaştırmak için her türlü imkânını seferber ettiği bu sürecin kilit taşını “Büyük Şeytan” olarak nitelenen ABD’ye düşmanlık oluşturdu. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, dünyanın diğer emperyalist ülkelerini hiçbir şekilde düşmanlık denklemine sokmayan İran, böylece kitlelerin öfkesini tamamen Amerikan emperyalizmine çevirerek kendi duruşunu tahkim etti. Silah ticaretinin akışını sürdürmek, Ortadoğu’daki...