Milattan hemen sonra, Filistin topraklarında hâkimiyet kurmaya çalışan Roma İmparatorluğu, Yahudilerle çetin bir kavgaya tutuşmuştu. 70 yılında ünlü Romalı komutan Titus tarafından Kudüs’ün altı üstüne getirildi, ancak kavga yine yatışmadı. Filistin’de oraya buraya dağılan militan Yahudi gruplar, Romalı efendilere yönelik saldırı ve sabotajlarını sürdürdüler. Söz konusu karmaşa ortamında, sivil Yahudi nüfusun farklı coğrafyalara göç etmekten başka seçeneği yoktu. Asya yaylalarından Arabistan içlerine, büyük bir Yahudi hareketliliği başladı. Bu çerçevede, binlerce Yahudi de Yemen’in yolunu tuttu.
Yemen’i tercih etmelerinin birinci sebebi, hepsinin çok iyi bildiği ünlü Şeba Kraliçesi’nin (İslâmî literatürdeki Sebe Kraliçesi Belkıs) memleketi olmasıydı. Kadîm Sebe ülkesi, Yemen’in kuzeyindeki Ma’rib mıntıkasındaydı. İkinci sebep ise, baharat ticareti rotasında çok kârlı bir durak olan Yemen’deki ekonomik potansiyeldi.
Birkaç yüzyıl sonra, Yemen, yine Bilâdüşşâm bölgesinden iki ayrı dinî grubun daha göçüne sahne oldu: İbâdîler ve Zeydîler. Hz. Ali’yi şehit eden Hâricîlerden ayrılan bir fırka, Abdullah bin İbâd et-Temîmî’nin öğretilerini benimseyerek 745 yılı...