Yanına yaklaşıp tam dibinde durunca, heybetini ve güzelliğini, tevazu içinde etrafındaki turkuaz kubbelerle paylaşmış olduğunu fark ettim. Uzaktan seyrederken, etrafını saran binalar ağının arasından yükseliyor gibiydi. Yakından bakınca ise, çevresinden tamamen sıyrıldı; gözümde büyüdükçe büyüdü, tek başına göklere doğru uzanan nazenin bir sütuna dönüştü. Cesaretimi topladım. Yeşil, mavi, beyaz ve kahverengi tonların ustaca işlendiği tepe noktasına doğru tırmanmaya koyuldum. Tam 118 basamağı sabırla çıktıktan sonra, İpek Yolu güzergâhındaki kadîm şehirlerden Hîve, nefes kesici güzelliğiyle gözlerimin önüne serilmişti.
Kaidesiyle birlikte yüksekliği 56 metreyi bulan İslâm Hoca Minaresi, Hîve’yi somut bir şekilde kavramak için mutlaka çıkılması gereken bir zirve. “Zirve” kelimesini sadece mimarî anlamda kullanmıyorum, minareyi yaptıran İslâm Hoca, günümüzde Özbekistan’ın batısında küçük bir şehre dönüşen Hîve’de vaktiyle hüküm süren Hîve Hanlığı’nın en dikkate değer isimlerinden biri:
1511’den 1920’ye kadar Hîve ve çevresinde hâkim olan Hanlık, 1873’te Rus Çarlığı tarafından “himaye” yönetimi altına alındıktan sonra, Hîve eşrafının Ruslarla yakın teşrik-i mesaisi...