Geçtiğimiz pazar (1 Ekim), kuşluk vakti Tahran’dan çıkıp batıya doğru yöneldik. Şehrin daha güneş doğmadan başlayan ve sonraki birkaç saat boyunca devam eden kilit trafiğinden biraz olsun kurtulmayı amaçlamıştık, ancak yine de Kerac’a kadar yoğunluk sürdü. Hepimizin şikâyetçi olduğu İstanbul trafiği, Tahran’ınkiyle kıyas edildiğinde, bir Anadolu kasabasının telaşesi mesabesinde kalıyor. Gerçeğini varın siz düşünün.
Üç buçuk saatlik bir yolculuğun sonunda, Sultâniye uzaktan göründü. Burası, İlhanlıların çılgın hükümdarı Olcaytu’nun (1282-1316) başkentiydi ve onun inşa ettirdiği devasa kümbetle meşhurdu. Budist bir babayla Hristiyan bir annenin oğlu olan Olcaytu 1291’e kadar Budist, 1295’e kadar da Hristiyan olarak yaşamıştı. Sonrasında “Muhammed Hüdâbende” adını alarak Sünnî Müslümanlığa geçiş yapan hükümdar, 1310’da Şiîliğe yönelmiş, ömrünü de müfrit bir Şiî olarak tamamlamıştı. Iraklı meşhur Şiî din adamı Allâme Hillî’nin (1250-1325) tesiri altında kalan Olcaytu, Şia’nın On İki İmam’ına ait kabirleri Sultâniye’ye taşıtıp hepsini aynı kubbe altına gömdürmek gibi fikirleri de olan sıra dışı bir yöneticiydi. 1304’ten itibaren 12 yıl tahtta kalan Olcaytu, Kuzey İran...