Metafor yaptığımı düşündünüz değil mi? Keşke öyle olsaydı!
Behzat Ç.'nin bir bölümünde "Redkit, marksist ülkücüydü!'' sözü gibi beyin yakan, yaktığı yerden duman çıkaran bir ýüzyılın içinden geçiyoruz.
Çoğumuz "Yanıyosun Fuat Abiii!.." modunda, kainatın ve kendimizin yanışını seyrediyoruz.
Ya yanacağız!
Ya yakacağız!
Ya da matara, kova, leğen, ne bulursak, doldurup, aleve su dökeceğiz!
Su dökülmesini tercih ederim.
Yoksa, hepimiz yanacağız!
Ahmed Arif'in okkalı şiirlerinden biridir 'Anadolu' ...
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Bak Ahmet Arif...
Yıkıntılar altında kalsak da.
Yıkmayız kendimizi ...
Belki mahzun, belki garibiz ama.
Fırsatçının, fesadın üstüne yürür, suratına da tükürürüz, sen rahat ol...
Bir fotoğrafa ulaşmıştım.
Sıradan bir kahvehanede.
Sigara dumanlarının gölgesinde önemli bir kamu görevlisi okey oynuyordu...
Fotoğrafta yüzü çok net görünen kişi dönemin Diyanet İşleri Başkanı'ydı.