Herkesin başka bir Atatürk tanımı yapma nedenini düşününce, yolumuz sanki Heysem ve Descartes’e çıkıyor.
İbn Heysem’in başlattığı, Descartes’ın metotlu şüphe yöntemi ile geliştirdiği, gerçeği araştırmaya başlamadan önce otoriteyi ve önyargıları reddetme, onların yerine doğru önermeleri koyma ilkesini Atatürk'ün hayat mottosu yaptığını gözlemliyorum. Bence Atatürk emsalsiz başarılarını bu mottoya borçlu.
(*Heysem ve Descartes’in tezine, din mefhumu hariç katılıyorum.
Neden din hariç?
Çünkü...
Aklı olmayan dinden muaf ama aklı ilahlaştıran şüphe, aklın zelzelesi değil mi?
Her zelzele hasar vermez mi?
Akıl zelzelenin altında kalırsa geriye kasaptaki etten farksız bir insan kalmaz mı?..
Sınırları olan, sınırsızı nasıl anlayabilir ?.. )
Belki biraz da sıkıldığınız bu girizgahı "Metotlu Şüphe"nin iyi kullanılmak şartıyla siyasette işe yaradığına şahitlik yapsın diye yazdım.
AKŞENER, "MASADA HERKESİN OYU EŞİT " SÖZÜNÜ DUYMAK BİLE İSTEMİYOR!
Tarih Doktoralı, Sosyal Bilimler hocası Akşener elbette bu konulara hakimdir. Bizi yanlış hükümlere sürükleyebilecek nedenleri, teker teker tespit etmeden, yavaş yavaş zihnimizi abluka altına alan fikirleri kökünden söküp atmadan gerçekle de yüzleşemiyoruz!
Tabi bunu yaparken şüpheciler gibi sırf şüphe etmek için şüphe etmemek kaydıyla!
Sözü dolandırmadan direkt yazıyorum.