Bu 10 Kasım için AKP Şişli ve Beşiktaş ilçe başkanlıklarının
Anıtkabir’e gitme çağrısını “AK Parti’nin nihayet Atatürk’ü
keşfetmesi güzel” diye değerlendirenler oldu.
Elbette bu girişimi “Atatürk’ün keşfi” olarak değerlendirecek
iyimserler azınlıkta. AKP’ye muhalif ve ondan mustarip büyük
çoğunluk, bunun 2019 seçim sürecine giderken “laik Türkiye”ye
yönelik bir göz boyama ameliyesi olduğu kanaatine sahip.
Yine de AKP’nin bu “10 Kasım jesti”ni kaçınılmazlaştıran, daha
doğrusu koşullayan toplumsal-kültürel altyapıya dikkat yöneltmek,
önümüze daha “gerçekçi bir iyimserlik” imkânı açabilir. Bu, aynı
zamanda Türkiye’de dinbaz siyasetin, eğer bir şey keşfettiyse,
bunun aslında neyi yapıp neyi yapamayacağının keşfi olduğunu ileri
sürme yolunda da katkı sağlayabilir.
Bunun için, belki bir 10 Kasım günü için çok aykırı gelebilecek bir
ismi, son zamanların en antipatik figürü, İslamcı- Osmanlıcı Kadir
Mısıroğlu’nu gündeme getireceğim.
Sicilli, katıksız ve/fakat “samimi”, yani (pek çoklarından farklı
olarak) hiç kimseden saklamamacasına Atatürk düşmanı Mısıroğlu,
uzun yıllar bu özelliği nedeniyle Türkiye dışında, Avrupa’da
yaşadı. Oralarda yayınlar çıkardı, etkinliklere katıldı ve
Türkiye’de İslam’ın da, Osmanlı’nın da siyaseten ihya edileceği,
laiklik ve Atatürk’ün ise imha edileceği günlerin geleceğine
inancın savunucusu, savaşçısı oldu.
Bu çerçevede, uzun yıllar Türkiye’de dindar-muhafazakâr kesimlerin
elinden düşmemiş, başucu kitabı addedilmiş eserleri vardır:
“Kurtuluş Savaşı’nda Sarıklı Mücahitler”, “Osmanoğulları’nın
Dramı”, “Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet” ve “Lozan: Zafer mi,
Hezimet mi?”…
Ve gün döndü, bir “Parti”yle bir “Cemaat”in kapitalizmi “helâl”
sayan bir İslamcı anlayışta buluşup Türkiye’de kurulu düzeni
kendilerinden yana dönüşüme uğrattıkları...