Çok iddialı gelebilir belki ama İslamcılık İran’da Humeyni ile başladı ve bitti.
O yüzden dünyaya “postİslamizm” i takdim etmiş Asef Bayat, kavramına açıklık getirme yolunda en çok Humeyni- sonrası İran’ına göndermede bulunur.
Bana da post-İslamizm, İslamcılığın “simülasyon”dan ibaret hale geldiği evreyi işaret ediyor.
Simülasyon (Baudrillard’a saygıyla!), olmayan bir şeyi var gibi göstermektir.
Gerçeğin tüm “gösterge”lerine sahip olduğu halde gerçeğin kendisi olmayandır.
Aslında son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen “post-truth”, yani gerçek-aşı(nı)mı kavramı da simülasyonla aynı (postmodern) sürekte karşımıza çıkmakta denilebilir.
Bunların İslami iklimde tezahürlerinin de post-İslamizm kavramıyla anlamlandırılabileceğini kaydetmek, dolayısıyla şu, “AKP’de İslamcı tasfiyesi yapılıp yapılmayacağı” tartışmasına da gülüp geçmek gerekir.
***
İslamcılık, Batı modernitesi karşısında bir çırpınışın sonucuydu.
Onun ilk temsilcilerini ayırt eden motif, “apoloji”dir. Yani Batı’yı “modern” yapan ne varsa (bilim, akılcılık, felsefe, hümanizm, insan hakları, demokrasi, parlamento, vd.) bunların hepsi İslam’da zaten var diyerek İslam’ın değişmeye, gelişmeye, ilerlemeye mani ve uyarsız olduğu iddialarını karşılamak, göğüslemek… Ortadoğu’da Cemaleddin Afgani’den Muhammed Abduh’a, Hint yarımadasında Seyyid Ahmed Han’a açılan yelpazede böylesi bir “modernist” eğilim, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından 20’nci yüzyılın başlarına kadar İslamcılığı karakterize eder.
Sonra sadece “modern” Batı’da olan değil olmayan, daha doğrusu onda eksik olan da İslam’da var diyen, “apoloji”yi bırakmış, püriten ve reaksiyoner, bir anlamda da modernitenin içinde ama anti-modernist bir İslamcılık yaygınlaşır 20’nci yüzyılda.
Mısır’da Reşid Rıza, Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Pakistan’da Mevlana Mevdudi, İran’da Ali Şeriati, en karakteristik figürleridir bu çerçevedeki İslamcılığın…
***
Bizim coğrafyamızda ise Osmanlı’dan Cumhuriyet’e İslamcı düşüncenin temsilcisi bir dizi önemli isim olmakla birlikte (ki burada da İsmail Kara’ya saygıda kusur etmemek gerekir!) özellikle siyaseten akla gelen isim Sultan II. Abdülhamid’dir.
Bu, ilginç bir büyük haksızlıktır.