Nihat Hatipoğlu Hoca ile bir hukukumuz var.
Nazik ve “medeni” bir insandır. Karşımıza “televaiz” olarak ilk
çıkmaya başladığı yıllarda ben kendisini “bir seküler İslam figürü”
olarak nitelendirmiştim. Yazım için arayıp teşekkür etmiştir.
Kendisinin bu seneki Ramazan “ödeme”sini bilmiyoruz. Önceki
yıllarda etrafta dolaşan 600 bin rakamı, dövizdeki tırmanma sonucu
ne olmuştur meçhul. Tabii “Allah bilir” de diyemiyoruz; Allah değil
“Sektör” bilir!..
Büyük harfle yazdım “Sektör”ü, çünkü hep zikrediyoruz ya
Marx’ın sözünü; kapitalizmde mabet, “pazar”dır.
Öyle olduğu içindir ki Allah da “Sektör”le yer değiştirir. Bütün
bunların olup bittiği yer ve zamanda da “dinsel duyu”nun veya dini
duyumsamanın alabildiğine dünyevileştiği, yani sekülerleştiği bir
iklim kaçınılmazdır. Sanki alabildiğine dindarlaşılıyor gibi bir
görüntü olsa da aslında alabildiğine dünyevileşilmektedir.
Bu bakımdan “insan evreninin en ‘seküler’ yaratığı” olan televizyon
dolayımıyla dinin bir popüler kültür metaı haline gelişine yaptığı
katkı ile Nihat Hatipoğlu hocamızın oynadığı rol de yabana
atılamaz.
En son Sultanahmet Meydanı’nda canlı yayınlanan Ramazan programında
hayli zor bir soruya muhatap oldu o... Eline mikrofonu alan kadın
damardan girdi: “Doğuştan bayan olarak gelmişim Hocam, ama kendimi
erkek görüyorum da bunu nasıl yapıcam yani, erkek hissediyorum,
bunun tedavisi var mı, bayanlardan hoşlanıyorum...”
Bu türden sorulara standart İslâmî yaklaşım, homurtular eşliğinde
“Lût Kavmi” hatırlatması ve onun lânetlenmiş olmasıdır. Ama
yıllardır da bu ülkede yaşananlar; özellikle LGBTİ kültürün
mücadelesi ve to...