Tek adam sultasına karşı rahatsızlıkların en iç halkada AKP
İslamcılığının bağrından yükseleni ile yakınlarda Bülent Arınç,
Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin gibi isimlerin hem yaptıkları
değerlendirmeler, hem de bir araya gelmeleri vesilesiyle
karşılaştık.
Erdoğan, Abdullah Gül üzerinden bu “içten” karşı çıkışı çökertme
girişiminde bulundu. Ne dediğini tam bilmiyoruz ama “Ayağınızı denk
alın, ne bildiğimi de neler yapabileceğimi de bilirsiniz, bak fena
olur” nev’inden bir mesaj ihtimali hayli yüksek.
Bağlantılı olarak söz konusu isimleri özellikle kendi
mahallelerinde, dindarmuhafazakâr kesimde küçük düşürme, zafiyete
uğratma, düşmanlaştırma yolunda girişimler de oldu. Bunlar arasında
geçen hafta basına düşen görüntüsü ve sözleriyle, memlekette
Osmanlıcı İslamcılığın çok kıdemli ve “fesli”, spektaküler bir ismi
olan Kadir Mısıroğlu en dikkat çekeniydi.
Mısıroğlu, Bülent Arınç’a saldırdı. Ama ona son dönemde sıkça
yapılageldiği üzere “Hocaefendicilik” cihetinden saldırmadı sadece.
Son derece “fantastik” şekilde Arınç’ı bir “Atatürk-sever” olarak
ilan, daha doğrusu “ifşa” etti! Dinleyelim:
“Ben bunu (Arınç’ı kasıtla) ne zaman anladım?! Bu, Meclis
başkanıydı. Meclis’in kuruluş yıldönümü dolayısıyla Mustafa
Kemal’in resmi karşısında ben bunu ağlarken gördüm! Gözyaşı!.. Bu,
rol olamaz! O gün ona bir kırmızı çarpı çektim. Mustafa Kemal için
gözyaşı dökmek artistler için anlaşılır bir şeydir. Artist
olmayanlar için, kalbi ondandır!..”
Mısıroğlu’nu karınca kararınca tanırım. “Sarıklı Mücahitler” başta
olmak üzere bazı eserlerini (“Osmanoğulları’nın Dramı”, “Geçmişi ve
Geleceği ile Hilafet”) okudum, tezimde, kitaplarımda kullandım.
Kendisini 1980’lerin sonunda o yurtdışında yaşıyor iken, Londra’da
görmek ve dinlemek de nasip oldu.
Ömrü Cumhuriyet’le, daha özel olarak da Atatürk’le hesaplaşma ile
geçmiştir. Katıksız, ama daha önemlisi “samimi” bir Atatürk
düşmanıdır. Onunla aynı ölçüde katıksız Atatürk düşmanları,
Mısıroğlu’nun aksine, Cumhuriyetçi “zinde güçler”in duruma hâkim
olduğu dönemlerde sinmişler, pısmışlar, renk vermemişler, ancak
ortamın müsait olduğu zamanda bu düşmanlığı açığa vurma cesareti
göstermişlerdir.
Böyleleri şimdi ortaklıkta, iktidar saflarında mebzul miktarda
mevcut.
Mısıroğlu’nun Atatürk konusundaki “samimiyeti” elbette AKP’ye
ilişkin bir karakteristik “veri”dir. Ama iktidarın Mısıroğlu’nu
nereye koyduğu da ayrı bir konu. Evet, yandaş medyada Atatürk ve
Cumhuriyet’e veryansın eden sözlerine bol bol yer verildi, kendisi
saraya da davet edildi. Bununla birlikte Atatürk ve Cumhuriyet
konusundaki samimi görüşlerinin yine de iktidar mahfillerince çok
rahat karşılandığını söylemek zor.
Hele ki halihazırda bir “FETÖ” heyulası yaratarak trajikomik cadı
kazanlarının kaynatıldığı; bu gazetenin bile “Fethullahçılık”la
PKK’ciliğin akıl-havsala almaz bir terkibi olarak itham edildiği;
ve Kürt coğrafyasında bir kan deryasının yaratıldığı konjonktürde
“Ulusalcılık”la kısmi ittifak arayışlarına girilmişken, bir bakıma
“Ilımlı Kemalizm”e göz kırpılırken...
Böyle bir “kavşak”ta Mısıroğlu’nun Arınç’a yönelik sözleriyle kaş
yapayım derken göz çıkartmış olmasından kaygı da duyuyor
olabilirler.
Öyle ya, yıllarca Kemalist odakların kendisine gizli-şeriatçılık
yakıştırdığı Arınç’a “gizli-Atatürkçülük” yakıştırırken onun
Atatürk için ağladığını söylüyor; Atatürk’e gözyaşı dökmeyi zül
sayıyor...