Cumhuriyet’e yönelik siyasi operasyon
başarısız oldu.
Geçtiğimiz hafta Çağlayan Adliyesi’nde karşı
karşıya kaldığımız “vaka”, bir dava
değil, “operasyon”du.
Biz buna ta en baştan arkamızda
bir “kale” gibi duran
Avukatlarımız’ın değerlendirme ve tavsiyeleri doğrultusunda zaten
hazırlıklıydık.
Karşı karşıya olduğumuz
süreçten “adalet” çıkmayacağını
biliyorduk.
Zaten adalet, iddianame diye ortaya çıkmış
garabet önümüze konduğu anda arkadaşlarımızın derhal serbest
bırakılmalarıydı. Ama böyle olmayacağını ve bir şekilde (sayısı
konusunda kanaat ve öngörüler muhtelif olmakla
birlikte) “tutukluluğa
devam” kararıyla canımızı yakmaya devam
edeceklerini biliyorduk.
Dolayısıyla asıl mesele, bu zulme nasıl
dayanacağımız, gardımızın düşüp düşmeyeceği, vakarımızı kaybedip
kaybetmeyeceğimiz (boyun eğip eğmemeyi bırakın!), boynumuzun bükük
olup olmayacağıydı.
İşte bu meselenin üstesinden gelme yolunda bir
hukuk ordusu durdu bizim arkamızda. Hepimizi bilgi ve
birikimleriyle beslemediler sadece. Ruhsalpsikolojik olarak içine
düştüğümüz umarsızlık ve çaresizliği aşma yolunda da sabırla,
şefkatle ve hep tebessümle çaba
harcadılar.
Biz, gazetemizde aylardır gecesini gündüzüne
katarak çalışıp bu korkunç “Operasyon”a
hem kendilerini, hem “müvekkil”lerini,
hem de bizleri hazırlayan;
Bu arada bir de kalbimizden kalemimize ha bire
damlayan öfke toplarının ateş olup hepimizi yakmaması için çaba
harcayan bu insanların hakkını ne yapsak
ödeyemeyiz!..
Biz, onlarla “çelik gibi
şefkat” neymiş, onu
öğrendik!..
Elbette benim bu değerlendirmem görelidir; ve
elbette hiç kimseye haksızlık etme gibi bir kastım
yok.
Ancak 9 ay boyunca yaşadığımız
bu “Operasyon” kâbusunda
ilk günden bugüne ben ne zaman gazetenin bürosunda olsam ya da ne
zaman uzaktan telefona sarılsam karşımda
bulduğum;
Harıl harıl kan ter içinde gece gündüz
çalıştıklarına şahit olduğum;
İçeride zindanların karanlığında kalmış
arkadaşlarımızın derdine deva oldukları
kadar;