21 Mart 1995’te bir anne, kızlarından birinin doğum günü kutlaması için ailesini evde bir araya getirme arzu ve heyecanıyla emek emek balık yapıyordu.
Oğlu telefon etti ve annesine, kız kardeşinin doğum gününü unutmadığını, o yüzden eve erken geleceği müjdesini verdi.
Bir mütevazı mutluluk resmi, o akşam kendi halinde bir ailenin sofrasında çizilmeyi bekliyordu.
O resim çizilemedi, mutluluk beklentisi önce korkunç bir kâbusa, sonra derin ve unutulmaz bir acıya yerini bıraktı.
Hasan Ocak, kız kardeşi Aysel’in doğum gününe gelemedi. Annesi Emine Ocak’ın pişirdiği yemekleri yiyemedi.
Ne o, annesini; ne de annesi onu bir daha göremedi.