Lise yerleştirme sonuçlarında imam hatiplere “tercih hezimeti”
ile Diyanet Vakfı’nın özel televizyon (“Diyanet TV”) kurma
girişimini işaret eden haber birlikte okunmalı. Bunlar
küresel-dijital bir dinamizm ve motivasyonla akıp giden hayatımızın
“kültürel cangıl”ında dinin, “din” diye diye nasıl canına
okunduğuna ilişkin ibretlik hadiseler olarak karşımızda
çünkü...
İmam hatiplerin bu iktidar zoruyla hazin bir duruma sürüklendiğine
ilişkin tablo yeni değil. Önceki yıllarda da işaret etmiştik, bu
yıl da vahamet aynı ve dünkü Cumhuriyet’te Ozan
Çepni kardeşimiz etraflıca ama tane tane aktarmış: İmam
hatiplerde kontenjanların yarısı boş. İktidarın yüz milyonlarca
lira ayırıp “dindar neslin kalesi” saydığı bu okullar toplumca
tercih edilmiyor. Ve kimine göre 90 bin, kimine göre 180 bin
civarında öğrencinin açıkta kaldığı sonuçlar, imam hatiplere
“mecburiyet”i de bu öğrencilerin önüne koyuyor.
Aklınca 1930’ların, 40’ların Türkiye’sinden “rövanş” almak
isteyenlerin sosyolojik cahillikleri, değilse kayıtsızlıkları, imam
hatip okullarını, dindar muhafazakârlar da dâhil olmak üzere
toplumun bütün kesimlerinin “korkulu rüyası” yaptı.
Şaka değil, halk arasında konuşuluyor, bana da aktarıldı; dersine
çalışmayan çocuklar, imam hatiplerle “korkutulmakta” artık bu
ülkede: “Bak, canımı sıkma, çalış derslerini, yoksa seni imam
hatibe veririm.” Ya da “Sınavı kazanamazsan ne halin varsa gör,
gidersin imam hatibe!..”
Milleti bu noktaya getirdiler. Dinde zorlama olmaz gerçeğini;
“Âlemlere rahmet” saydıkları Peygamber’in “Kolaylaştırın,
zorlaştırmayın” nasihatini hiçe saydılar.
***