Dizilerin yıllardır krizde olduğunu öne sürüyoruz. Bugün ise denilebilir ki artık krizden bile söz edilemeyecek bir dibe vurma durumuyla karşı karşıyayız.
Kriz bitmiş gibi de aşılma anlamında değil, tükenme anlamında.
2012 itibarıyla ve iktidar zoruyla işlerliğe sokulan yeni reyting düzenlemesi doğrultusunda dizi sektörünü içine alan muhafazakâr/mutaassıp matriks, hikâye üretimindeki dinamizme ket vurdu.
Bu, sektörün en canlı ve hareketli olduğu noktada gerçekleşti. Bir sporcunun formunun zirvesindeyken felç olması gibi. Üstelik o felç haliyle de performans sergilemeye devam etmesi şeklinde.
Olan neydi?.. Reklamvereni memnun eden reytingi getiren seyirci profili değişti. Tüketim alışkanlığı yüksek, iyi eğitimli seküler orta-üst sınıfların ilgi ve dikkatine, donanım ve birikimine, merak ve beğenisine hitap eden kurgular, reyting getirmez oldu.
Yeni reyting düzenlemesine uygun kurgular da bu seyirciyi çekmedi. Onlar internet ortamına ve yabancı dizilere gömülürken yeni kurgulara reyting üreten seyirci de “tüketim” üretmediği için, yani tüketim alışkanlığı seküler toplum kesimleri kadar yüksek olmadığı için reklamverene hitap etmedi, cazip gelmedi.
Kısaca, reklam getiren reytingden kovuldu; reyting getiren de reklam getirmez oldu.
İşler yolundayken, yeni sezonda yayına giren dizileri sayamaz durumdaydık.
Yaprak dökümü
İşler bozulunca, yayına girmesiyle gitmesi bir olan dizileri sayamaz olduk.
Dizileri yazmak da mesele oldu. Erken davranıp yazdıklarımız birkaç hafta sonra yayında yoktu.
Zaman tanıyarak bekleyip sonra değerlendirmek için kalemi elimize aldığımız diziler de yayında yoktu.
İtiraf edeyim, öyle son sürat şekilde yapımların gelmesiyle gitmesinin bir olduğu akış vardı ki yazısını yazdığımız dizinin yayından kalktığını kaçırdığımız bile oldu!..
Sonuçta her kulvarda bir yaprak dökümü yaşandı. Dizilerin en aranan yönetmenleri, ellerine gelen projeleri kariyerlerine yediremeyip dizi çekmeyi bıraktı. Senaristler de çekildi. Oyuncuların bazıları bir süre dizilerde rol almayacaklarını açıkladı. Yapımcılar alanı terk edip yurtdışına yol tuttu.
Değişen reyting sistemi bir ölçüde aranan oyuncu profilini de değiştirdi kanımca. “Gümüş”le başlayan çıkışını “Aşk-ı Memnu” ile zirveye taşıyan, “Kuzey Güney”le de bir bakıma kendisine dizi yapılmış Kıvanç Tatlıtuğ, yukarıda söz ettiğimiz değişimin ardından “Kurt Seyit ve Şura”da sıkı irtifa kaybetti. O olmasa çok daha erken yayından kaldırılacak diziyi, onun hatırına, içeriği eğe-büke, takviye oyuncularla besleye besleye sürüklemeye çalıştılar, ama olmadı.
Beren Saat için de benzeri bir değerlendirme yapılabilir. “Hatırla Sevgili” onun çıkışı oldu. “Aşk-ı Memnu” yükselişi. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” zirvede demirleyişi. Ama “İntikam” (ki işte tam da yeni reyting sisteminin işlerlikte olduğu aşamadır), duraklama dönemi. Ve şimdi “Muhteşem Yüzyıl-Kösem”de de maalesef “iniş”ini izliyoruz.
Tabii yukarıda öne sürülenden ayrı ama onun yanına eklenebilecek mahiyette şunu da not etmek gerekir: Kitle kültüründe kalıcılık yoktur.
O yüzden Beren, aslında çok iyi dayandı. “Muhteşem Yüzyıl”ın ilk sürümü (“Hürrem”) ile özdeş Meryem Uzerli’nin daha ikinci denemesinde aldığı sonuca baksanıza! “Gecenin Kraliçesi”, tıpkı diziye adını veren çiçeğin bir gecelik ömrü olması gibi, Meryem için, onunkisi “bir dizilik saltanat”mış dedirtecek bir sona doğru gidiyor.