Cumartesi sabahı bir arkadaşım mesaj attı, “Ertuğrul Özkök ‘kolaj’ köşesinde senin yazına dokundurmuş” diye...
Söz konusu olan, Mustafa Ceceli’nin Hz. Muhammed’e ithaf “O Sensin ki” şarkısının Maher Zain’le düet klibi üzerine “Ceceli’nin şarkısı ‘şirk’ değil mi?” başlıklı yazım. (Ceceli’nin şarkısı ‘şirk’ değil mi?)
Ertuğrul’un yazısına baktım ve daha başlıktan ne olduğunu anlayıp hüzünle gülümsedim.
Onu tanımayan biri, okuryazar olmasının okuduğunu anlamaya yetmediği şeklinde bir yorumla kestirip atar, kimsenin de buna söyleyeceği olmazdı.
Öyle yapmadım, yazıyı okudum.
Ve Ertuğrul’un, yazısında ballandıra ballandıra bahsettiği üzere, Mustafa Ceceli’nin “Limon Çiçekleri” şarkısıyla çekildiği yatakta rehavet içindeyken yazımı ancak göz ucuyla okuduğu sonucuna vardım. Belli ki o rehavet haliyle ancak bu kadar zihinsel takat bulabilmiş.
O yüzden okurunu benim yazıma yanlış-yönlendiren, “Mustafa Ceceli yatakları doldurur ama camileri bilemem” başlıklı, daha en baştan müflis bir yazı kaleme almış.
Ceceli’nin Hz. Muhammed’e tâzim (yüceltme/ululama) yüklü şarkı klibi üzerine, “İşin özünde gençleri camiyle çekemedikleri dine, ‘ti-vi’yle, internetle, kliple çekme girişimi var” iddiasında bulunduğumu kaydediyor.
Yazıyı buraya kadar okumuş, ondan sonra Ceceli’nin “Limon Çiçekleri” eşliğinde yatağın derinliklerine tekrar çekilmiş.
Çünkü ben sonrasında bu klibin camiye çekmeyi bırakın, dine, Allah’a, Peygamber’e de değil, çekse çekse Ceceli’ye, Zain’e ve klipte göz dolduran başka güzelliklere çekebileceğini vurguluyorum zaten...
Hatta daha ileri gidiyor, bu klipten İslâm’a değil, çıksa çıksa İslâm-örtülü bir paganizme yol çıkabileceğini kaydediyorum.
Ertuğrul bu kısımlarını atlamış. O yüzden, kısmi takatle okuduğunu anlayabildiği kadarıyla, “Tövbe etmiş bu klip gençleri camilere veya dine çeker mi dersen...” diye başlayıp bol keseden ahkâm kesmiş: İslâm’ın sorunu çok büyük de, Ceceli’nin tövbe klibiyle halledilecek gibi değil de, İslâm terörle, diktatörlükle, faşizmle boğuşmakta da, şu da, bu da...
Neyse, “bırak rehavetine gitsin” deyip işime bakmaya ve şu alabildiğine istismar edilen “şehitlik” üzerine yazmaya koyulmuşken dün, bir mesaj daha geldi. “Yine seni yazmış Özkök” diye...
Naçar, yine baktım ve bu defa hüzünlü gülümsemeden öte şen kahkahalara boğuldum.
Ertuğrul belli ki yataktan çıkmış, yazımın diğer kısımlarına da
göz atacak takat bulmuş ve şarkıda şirke yorulabileceğini
belirttiğim ifadelere takılmış.
Niye mi? Bunları çürütmek için değil...