Tayfun Atay Cumhuriyet Gazetesi

Hayatın gerçeği Beşiktaş’ta saklıdır

Yapısalcılığın antropoloji kulvarındaki büyük ismi, Fransız düşünür Claude Lévi-Strauss, bize insan zihninin evrensel yapısının bir düzen ve sınıflama arayışında olduğunu...

18 Mayıs 2016 | 204 okunma

Yapısalcılığın antropoloji kulvarındaki büyük ismi, Fransız düşünür Claude Lévi-Strauss, bize insan zihninin evrensel yapısının bir düzen ve sınıflama arayışında olduğunu söyler. Bunun sonucunda esasen sürekli akış ve geçişlilik arz eden varoluştan, sabitlenmiş bir “yapay” düzen elde edilir.

Bu, toplumların hepsinde mevcut bir motivasyondur. Biz, doğal bir akış içerisinde aslında bütünlük oluşturan “yarım”ları, güya hiçbir benzerliğin, yakınlığın, bağın bulunmadığı birbirinden kesinkes kopmuş karşıtlıklara dönüştürürüz.

Bu “ikili karşıtlıklar”, hayatı sürdürme yolunda kendi kendimize ürettiğimiz “yalan”lardır. “Ben ve öteki” diye başlayan bu karşıtlaştırma, iyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek, doğa-kültür, insan-hayvan, yaşam-ölüm, gece-gündüz, ak-kara diye sürüp gider.

Toplumsal yapı, her şeyi ikili-karşıtlıklar içinde düzenleyip sınırlamıştır. "Ya o ya da bu”sunuzdur ve bunların her ikisinin buluştuğu yerde “hem o, hem bu” olmanıza “yapı”nın tahammülü yoktur.

Oysaki gerçeklik, bu ikili-karşıtlıkların organik ve elbette kaotik birliğinde saklıdır. O yüzden Lévi-Strauss yine kaydeder ki bu farkındalığın sonucu olarak toplumlar, düzen arayışlarında inşa ettikleri ikili karşıtlıkları buluşturma yolunda arabulucu mekanizma ve kurumları devreye sokarlar.

Söz gelimi, “Ben ve Öteki” ikili-karşıtlığının (hasımlığın) arası evlilik ve akrabalık (hısımlık) kurumlarıyla bulunur. Yaşam ve ölümün arası “din”le bulunur. İnsan ve hayvan ikili-karşıtlığının arabulucusu “totem”lerdir. “Doğa ve kültür”ünki mitler, efsaneler…

Ve elbette sözü nereye getireceğimiz belli olmuştur:

“Ak” ve “kara”, yani siyahla beyazın arabulucusu da Beşiktaş’tır!..

***

Herkes, “Yuh, nereden nereye” diyecek tabii ve ne dense kabulümdür!

Ömrümün neredeyse 40 yılını verdiğim antropoloji ile tamamını (oldukça da travmatik biçimde) hasrettiğim Beşiktaş, üç gün önceki muhteşem şampiyonluk sonrasında ne yapayım ki böylesine “fantastik” biçimde kucaklaşıyor kalbimle zihnimin gelgitinde!..

Ama bir yandan da kendi Beşiktaşlılık mazime şöyle bir baktığımda (elbette öznel ve duygusal dinamikleri inkâr etmeksizin) Beşiktaş’ın Türk futbol düzeninde “ikili-karşıtlık” dışı bir mahiyet ve pozisyonu olduğuna dair, yukarıdaki fantastik değerlendirmeyi besleyen izlenimler de karşıma çıkmıyor değil.

Malûm, Beşiktaş, “3 Büyükler”den biri. Daha doğrusu, “3 Büyükler”in üçüncüsü…

Neden Beşiktaş, “3 Büyükler” arasında Fenerbahçe ve Galatasaray’dan sonra, biraz buruk ve mahzun, 3’üncü sıradadır?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kalacak bir türkü söyler gideriz 10 Eylül 2018 | 3.904 Okunma Kovboylar yetmez, kotu da yasaklayın! 05 Eylül 2018 | 3.542 Okunma Betona tapanların mabedi yapıldı 03 Eylül 2018 | 3.675 Okunma Bir insanlık ibadeti: Cumartesi Anneleri 20 Ağustos 2018 | 156 Okunma ‘Eşkıya’nın namusu Deniz’den soruldu! 15 Ağustos 2018 | 2.575 Okunma