Kurtlar Vadisi için anafikir cümlemiz malûm; “biz battıkça o çıkışta” diyoruz hep... Homeland için de buna benzer mahiyette şu cümle kurulabilir: Dünya battıkça o çıkışta!..
Bir ajanlık/karşı-ajanlık, terörizm/karşı-terörizm kurgusunda “CIA’cılık-Cihatçılık çekişmesi” olarak kültleşmiş dizi, yeni başlayan 5’inci sezonuyla nihayet “Suriye ve IŞİD” kazanına daldı. “Nihayet” diyorum, çünkü bunun biraz gecikmiş olduğu kanısındayım. Sanırım geçen sezon ilk planlandığı şekilde Türkiye “set” alınarak çekilebilseydi biz 4’üncü sezonda Carrie Mathison’u (Claire Danes) Suriye-merkezli bir Ortadoğu ateşinde izleyecektik. Olmadı, Türkiye izin vermedi ve dizi geçen sene“Cihadist İslamcılık” açısından an itibarıyla “demode” mevkideki Taliban’a odaklı olarak Pakistan-Afganistan hattında ilerledi.
Sonuçta biraz geç intikal etmiş olsa da dizi bu sene Suriye-Lübnan hattında ve IŞİD’le haşir neşir gibi görünüyor. Ancak açılış, Almanya üzerinden ve bölümün adında da yansıma bulduğu üzere (“Separation Anxiety”) güzel ajanımız Carrie açısından bir “kopuş”a, bu kopuşun yarattığı “anksiyete” sorunlarına işaretle oldu. Carrie, Berlin’de ununu elemiş ve eleğini kilise duvarına asmış formda karşımıza çıktı. Kilisede dua eden ve bir milyarder işadamına ait vakfın güvenlik müdürlüğünü yürüten eski bir CIA ajanı artık o. Ve bir sahnede, Berlin’de karşılaştığı “eski düşman” Hizbullah kumandanına ifade ettiği üzere, “Tüm bu acılara rağmen hiçbir şey değişmiyor; o yüzden devlet için çalışmaktan vazgeçtim” deme noktasında.
Ancak elbette ki bu “kopuş”tan çıkış ve (Joseph Campbell’e yâd ettirecek şekilde) bir “kahramanın geri dönüşü” yaşanacaktır.