“Türbanlı şeytan” meselesine, daha doğrusu “fantezi”sine salı
günkü yazımın ardından aynı akşam Yavuz
Oğhan’ın radyo programında devam ettik. Ben programa
bağlanmadan önce Kayseri Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri
tarafından hazırlanmış filme teknik olarak destek verdiğini
belirten bir şahıs telefondaydı. Ve “Şeytan”ın söz konusu kısa
filmde neden türbanlı-tesettürlü olduğuna şöyle açıklık getirdi:
Senaryosundan kurgusuna ve oyunculuğuna kadar baştan sona
imam-hatip liseli kız öğrencilerin emeğiyle hazırlanmış filmde rol
alan bir kızımız, temsilini gerçekleştirdiği “Şeytan” da olsa onu
oynarken başörtüsünü çıkarmaktan kaçınmış.
Bir bakıma denilebilir ki “Şeytan”ı başörtüsüz oynayıp kendince
günaha girmektense onu mahsusçuktan da olsa hidayete erdirmeyi
tercih etmiş!..
Ben bunu duyunca ilk önce yazımda ne kadar büyütmüş, abartmış ve
yorumumda “uçmuşum” diye düşündüm. Ama sonra kendime de çok
haksızlık etmemem gerektiği noktasına vardım.
Nasıl ki bir kitap üretilip raflara konduktan sonra yazarının
olmaktan çıkar ve okura mal olursa, bir oyun ya da film de sahneye
konduğunda artık seyircinindir.
O yüzden filme dair, “Dünyayı ‘Şeytan’ın hükmü altında sayan
bir dini taassuba dayanıldığında tesettür de kâr etmez”
şeklindeki “okuma”ma sahip çıkıyorum.
Böyle bir dünyada “Şeytan” tesettüre de girer demeye getirdiklerini
düşündüm ben imam-hatipli kızlarımızın…
Tabii bunun yanı sıra bu kılık altında, yani tesettürlü bir kız
arkadaş olarak “Şeytan” bizi erkeklerle yazışmaya, buluşmaya,
konuşmaya, flörte ve de bu arada kısa eteğe kışkırtır demeye
getirdiklerini düşündüm ben imam-hatipli kızlarımızın…
Ve nihai olarak, erkeklerle konuşan, yazışan, buluşan, arkadaşlık
eden, kısa etek giyen, otobüse şortla binen hemcinslerimiz de
“Şeytan”ın hükmü altındadır demeye getirdiklerini düşündüm ben
imam-hatipli kızlarımızın…