Bazı yazılar standarttır. Birkaç gün önceki “Hilafet” yazımız gibi… Her yıl mutlaka birileri “halifeliği yeniden ihya etme” arzusuyla zuhur eder ve biz de “hilafet neden ‘imkânsız’dır” diye bir yazı yazmak durumunda kalırız. Keza her Ramazan’da dinin nasıl “piyasa malzemesi” yapılıp ekranlarda şova tahvil edildiği üzerine bir yazı yazmamız da âdetten oldu.
Bunun gibi bir başka “standart”, Yılbaşı’nı kutlamayı millete zehir etmeye dönük atraksiyonlarla gündem olanlar dolayısıyla her yılın son günlerinde kaleme almak durumunda kaldığımız “Noel ve Yılbaşı” yazılarıdır. Bir bakarsınız üç-beş aklıevvel çıkmış, bir Noel Baba balonunu orta yerde şişirip önüne de içki şişeleri, iğne şırıngaları koymuş, sonra da “Allahü ekber” nidaları arasında patlatıyor. Bakarsınız, bir hoca camide vaaz verirken öfkeli öfkeli “Noel baba sizin neyiniz olur” diye cemaati azarlayıp “Zinhar, yılbaşı falan kutlamayın haa” diye parmak sallıyor.
Hatta bakarsınız, “makûl”ün içinde sandığınız bir Diyanet İşleri Başkanı Yılbaşı’nın kumar, içki, loto, toto, haz, eğlence, tüketimle bağını kurup onu “yozlaşma kültürü”nün tecellisi sayıyor ve kutlanmasını doğru bulmadığını kaydediyor. Sanki o saydıklarına vesile sadece Yılbaşı imiş, Kurban ve Ramazan bayramlarında tatil beldelerine kaçanlar aynı “yozlaşma”lara gark olmuyormuş gibi…
Ve tabii toplumun büyük çoğunluğunun ailecek, “akrabayı taallukat”la yeni bir yıla, yaşanan tüm acı, keder ve korkulara rağmen yine de umutla, bir yudum mutluluk tadarak evinde barkında sade bir kutlamayla girdiği bilinmezmiş gibi…