İşin buraya varacağı belliydi. “Kadın imam”lığın da, “kadına mahsus cami”nin de kokusunu ta 1990’ların başında Londra’da almıştım ben…
“Nakşibendiliği küreselleştiren şeyh” denmeyi hak eden Şeyh Nazım Kıbrısî’nin (ö. 2014) Londra’daki tarikat çevresi üzerine araştırma yaptığım 1991- 92 yıllarında karşıma çıkmış en çarpıcı görüntü, kadının topluluktaki yeri ve kadın- erkek ilişkilerinin seyriydi.
Bir önemli mesele, camide ibadette kadınların erkeklerle aynı yerde bulunmaktan geri kalmamasıydı. Özellikle yeni Müslüman olmuş Batılı kadınların arka saflarda da olsa erkeklerle yan yana namaza durmaları, görülmedik değildi.
Elbette bu, “eli-değnekli” cinsinden çatık kaşlı ataerkil hoca, imam ve müritlerin tepkilerine neden olmaktaydı. Bol örnek var da sadece birini paylaşayım:
Şeyh’in kıdemli, aynı zamanda İlahiyat Fakültesi mezunu da olan bir müridi onun izniyle zikir yaptırırken bir keresinde erkeklerle aynı yerde bulunan kadınları caminin yukarı katına çıkmaları için sözel olarak uyardı. Kadınlar hiç oralı olmayınca yanlarına birini göndererek daha “ciddi” uyardı. Bunun üzerine kadınlar “Sen kimsin?! Biz seni tanımıyoruz! Sen şeyh değilsin. Bize emir vermeni, ne yapacağımızı söylemeni istemiyoruz. Daha fazla burada olmak da istemiyoruz”dediler ve camiyi terk ettiler.
***
Terk ettiler ve şimdilerde kendi camilerini hayata geçirdiler! Kendi müezzinlerini, imamlarını (“imame”) var ettiler. Ve ilk Cuma namazlarını eda ettiler!..
Danimarka, Kopenhag’da kadınlara özel ilk cami 60 kadının
katılımıyla açıldı.
Gazeteduvar.com sitesinde yer alan habere göre iki kadın
imam, Sherin Khankanve Saliha
Marie Fettah öncülüğünde, onların okuduğu ezan ve
sonra da kıldırdıkları Cuma namazı ile “Bismillah” diyen
Mariam (Meryem) Camii’nin kapısı herkese açık. Babası Suriye’de
işkence gördükten sonra Danimarka’ya sığınmış bir mülteci olan
kadın imam Khankan, İslâm’a “modernist” ve ruhani (büyük
olasılıkla “tasavvufî”) bir yaklaşımı temsil ettiklerini
söylemiş.