Ezan deyince aklıma ilk gelen, Attilâ
İlhan’ın abide romanı Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın şu
unutulmaz satırlarıdır: “Dersaadet’te sabah ezanları!..
Boğaziçi’ndekidüşman zırhlılarının; Haydarpaşa ve Sirkeci
garlarına, limana, kara ve denizgümrüklerine posta ve telgraf
idaresine çöreklenmiş ‘düşman’ zabitlerinin
üzerinde,yalnız onlardır ki şehrin (hatta bu mülkün) asıl
sahiplerinin elinden hâlâ çıkmadığınıduyurmaktadır.”
İşgal İstanbul’unda geçen romanın adı, yanlış yönlendirmede
bulunmasın! Attilâ İlhan bize emperyalist ordular karşısında vatan,
varlık, inanç mücadelesi veren bir halkın durumunu resmederken
gündelik hayatı en “ateşli” şekilde sunmaktan da
kaçınmaz. İşgale ve savaşa olduğu kadar, aşka ve şehvete dair de
okunacak çok şey vardır romanda.
Ama işte yukarıdaki ifade müthiştir. Bir topluluğun kimlik simgesi
olarak ezan, bundan daha güzel değerlendirilemez.
Gelgelelim bugün bu memlekette sabah ezanları bambaşka motif ve
motivasyonlarla okunur olmuş durumda.
Bunlar, işgal İstanbul’unun değil AKP İstanbul’unun sabah
ezanları!..
AKP’nin alâmetifarikası olarak da karşımızda duran simgelerden
biri, neredeyse her köşe başında, gerçekten ihtiyaç olup olmadığına
bakılmaksızın inşa edilmiş camilerin yükselen minareleri. Diğeriyse
o minarelerle yarışırcasına aynı çoklukta onların yanı başında,
hatta onların da üzerinde yükselen inşaat vinçleri, ama o şimdi
konumuz değil, geçelim.