Gülen Cemaati bünyesinde önde gelen bir isimle yaptığımız görüşmenin notlarını paylaşmaya devam ediyoruz. Dün, konumuz gereği, iki oluşumun “yol arkadaşlığı” sürecine ilişkin değerlendirmelere ağırlık verdik. Bugün “yol ayrımı” sonrası yaşananlar, konuşulanlar, itham ve suçlamalara ilişkin görüşlere yer vereceğiz. Bunlar arasında öncelikle İslami bünye içine dönük hedefle gündeme getirilen “dinler-arası diyalog” konusuna değinmek uygun olur. Bilindiği gibi, Parti ile Cemaat arasında ipler kopup çatışma başladığında Gülen Hareketi’ni dindar-muhafazakâr kesim nezdinde meşruluktan uzaklaştırma yolunda en çok “deşilen”, oluşumun küresel bazda sürdürülen inançlar- arası diyalog faaliyetlerine yaptığı katkıydı. “Haçlılar”la, “Siyonistler”le işbirliği olarak takdim edilen bu husus hakkında Cemaat’in hareket noktasını aktararak başlayıp diğerleriyle devam edelim!..
Diyalog, özümüzde var
Diyalog, özümüzde var “Osmanlı Şeriyye sicillerinden birinde okursunuz, İstanbul’un merkezi mahallerinden birinde İmam, Yahudi’nin çocuklarına gâvur demiş, adam da Kadı’ya şikâyet etmiş. Kadı, İmam’ı çağırtmış, yaptığının doğru olmadığını ve bir daha tekerrür etmemesini söylemiş. Buna rağmen İmam bildiğinden şaşmamış, çocuklara gâvur demeyi sürdürmüş. Şikâyet devam edince Kadı, İmam’ı tekrar çağırtmış, sen burada İslâm’ı temsil etmeye muktedir değilsin, git başka yerde imamlık yap diyerek onu o dönemde ücra bir yer olan Avcılar’a sürdürmüş. Durum bu kadar basit. Bu insanlar kâfir değil ki biz onlara gâvur diyelim. Biz demeyiz. Bunlar ‘ehl-i kitap’ çünkü. Dinler-arası diyaloğun temelinde de bu var. Hocaefendi’nin, Hizmet’in dinler-arası diyalog yaklaşımı, tasavvufun çok derin bir yorumudur. Bu, bizim özümüzde var olan bir kültürdür. Bizim tarihimiz- kültürümüz, Yahudilerle ve Hristiyanlarla bu tür diyaloglarla doludur zaten”.
‘Türkiye lobiciliği’