Fenerbahçe’nin önceki günkü Divan Kurulu Toplantısı’nda
Ali Koç-Şefik Mosturoğlu “atışma”sının en can
alıcı noktası, Mosturoğlu’nun Koç’a yönelik, “Şahsi sevdam aileme
zarar verecek derken ne düşünüyordunuz” sorusu. Bununla Mosturoğlu,
Koç grubunun “Küçük Prens”ini tam yerinden yakalamış.
Toplantı tablosuna geleceğiz. Ama önce Mosturoğlu’nun sorusunun
altını kendimizce bir kazıyalım!..
Koç Ailesi’nin futbola ilgisi yeni değil ve Ali Koç’tan önce babası
Rahmi Koç’un Beşiktaş sevdasıyla çıkar karşımıza.
Lâkin mütevazı ve ölçülü kalmasını bilmiş bir sevdadır bu.
Beşiktaş’a ömrünü vermiş, divan kurulu üyesi olarak da vefat etmiş
babamdan dolayı hasbelkader aşinalığım var bu sürece. Özellikle
Süleyman Seba dönemine. O zaman sahne önünde
Beşiktaşlılık tarihi, kültürü, geleneğinin taşıyıcısı olarak Seba
varken, sahne gerisinde de Beşiktaş için elinden ne geliyorsa yapan
bir Rahmi Koç vardı.
Böyle olmakla birlikte hiç kimse Rahmi Koç’u Kulüp’le alabildiğine
hemhal görmedi. O, Beşiktaş’a elbette çok büyük olan katkısını hep
geri plânda kalarak yaptı. Başkanlık arzusu, hedefi de olmadı.
Seba-sonrasında aynı “çizgi” sürsün diye başkanlık açısından
Hasan Arat’ı önerdiğini, desteklediğini biliyoruz
ama Serdar Bilgili geldi. Bu Beşiktaş’ı
ilgilendiren ayrı bir tartışma konusu, yeri burası değil.
Rahmi Koç’un takım sevdasını bu şekilde doğrudan değil “dolayımlı”
dışa vuruşu, onun “kapitalist rasyonalite” ile taraftarlığın
kaçınılamaz “irrasyonalite”si arasındaki tehlikeli karşıtlığı
görmesinden, buna bağlı olarak birinciyi ikinciye kurban etmek
istememesinden olsa gerektir.
İşte tam bu noktada A...