Aylar önce yazmıştık, milletvekillerinin Meclis konuşmalarında
“Kürdistan” demeleri durumunda para cezası almasına yönelik içtüzük
değişiklik önerisi üzerine…
Değişiklik teklifi yasalaştı ve ilk “kurban” da HDP Şanlıurfa
milletvekili Osman Baydemir oldu.
Baydemir, tutuklu HDP milletvekillerine ilişkin Meclis’te konuşma
yaparken, “Ben, Kürt halkının bir evladı olarak, Kürdistan’dan
gelen bir temsilci olarak” ifadelerini kullanmış.
Sonuç, içtüzüğün falanca maddesine göre iki birleşim Meclis’ten
çıkarma ve yaklaşık 12 bin lira para cezası… Bitmeyen bir tartışma,
daha doğrusu “mesele”dir bu.
Üstelik geçmişte sadece “Kürdistan” sözcüğü üzerinden değil “Kürt”
ve “Kürtçe” üzerinden de korkunç, acı ve yakıcı sonuçlara yol açmış
bir mesele...
Sosyolog İsmail Beşikçi’nin
hayatı, bırakın “Kürdistan”ı, Kürt ve Kürtçe sözcüklerini
kullandığı için elinden alındı.
“Doğuda Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti)” ve
“Doğu Anadolu’nun Düzeni”… Her ikisi de 1969’da yayımlanmış bu
kitaplarında sosyolog Beşikçi, etnolojik/antropolojik bir yöntemsel
hassasiyet de gözeterek Türkiye’nin “Kürt olgusu”na ekolojik,
ekonomik, demografik, kültürel ve politik çerçevelerde dikkat
çekmekteydi.
Bedeli, 1971’den başlayarak 1999’da şartlı salıverilme yasasıyla
nihai noktasına varan, ha bire “gir-çık”larla dolu cezaevi süreci
oldu. Beşikçi Hoca, toplamda ömrünün 17 yıl 3 ayını bilfiil hapiste
geçirdi.
“Kürt”ten ve “Kürtçe”den söz ettiği için!..
Çünkü, “o zamanlar” Kürt yoktu! Olsa olsa “Dağ Türkleri” idi
onlar!..
Yüksek yerlerde, karlık bölgelerde yaşayan Türklere “Kürdaklar”
denirdi!..
Kürt adı, bu “Türkler”in dağlarda karda yürürke...