Önceki yazımızda yeni piyasaya açılan muhafazakâr moda markası
“Mü’mine”nin hayli sıra dışı defilesi münasebetiyle şu savımızı
gündeme getirmiştik:
AKP iktidarının tarihi, aynı zamanda Türkiye’de Müslümanlığın da
doludizgin “sekülerleşme” tarihidir.
Buna bugün bir başka savı eklemenin vakti:
AKP iktidarının tarihi, bu memlekette “Din-i İslâm”ın en çok
tahribata, gözden düşürülmeye, zedelenmeye ve “zehirlenme”ye
uğradığı, uğratıldığı bir dönemdir.
Cihangir-Firuzağa Olayı, bunun en yakın ve “çıplak”
örneği.
AKP’nin sözde “Yeni-Türkiye”sinde İslâm, bir “güruh oyuncağı”
haline geldi, getirildi.
O yüzden ben, AKP denilen ve kendisini dinle, muhafazakârlıkla,
İslâm’la özdeştiren bu siyasi felaketi ancak “dinbaz-faşizan” diye
tanımladığımda onun söylem ve pratiğini karşılayabildiğimi
düşünüyorum.
Dindar, dine sahip olan, sahip çıkan demek.
Dinbaz ise dinle “oynayan” demek (sondaki Farsça “bâz” eki,
bilindiği üzere “oynayan” anlamı taşır). Tabii nihayetinde de dine
zarar veren demek...
Toplumun yarısına yakınını dinle oynaya oynaya kendisine meftun
ederken, diğer yarısını da yine aynı “oynama” ile kendisinden
alabildiğine nefret ettirmiş bir iktidar “tavan”ının, elbette
“taban”da da, meydanlarda, caddelerde, sokaklarda akisleri
olacaktır.
Hem de o meşhur “imam-cemaat” deyişi uyarınca tabii.
Türkiye gibi kültürel çeşitlilik, zenginlik ve melezlik arz eden
kozmopolit bir toplumu, adeta bir “güruh türdeşliği”ne indirgemek
istiyorlar.
Ve bu feci tasarrufu, “İslâm” başlığı altında sadece bizim önümüze
değil, tüm dünyanın önüne koyuyorlar.
Yaptıkları her şey, böylesi çokkültürlü, çok-kimlikli, çok-tercihli
bir toplumsal örüntüyü, kendilerine “retorik” bir oyuncak ettikleri
İslâm dolayımıyla kültür ve kimlik anlamında yekpare bir “beton”a
dönüştürmeye yönelik.
Ama tabii olmuyor. Olmayınca da “betonlaşma”ya direnenleri
“şeytanlaştırma” yoluna gidiyorlar.