15 Temmuz anma etkinlikleri çerçevesinde
Cumhurbaşkanı Erdoğan pazar günü saat 13.00’da
Saray’da Millet Camisi’nde düzenlenen hatim törenine katıldı ve
orada Kur’an okudu. Giderek yanından ayırmaz olduğu Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaş’tan hiç aşağı kalmayan bir
performans sergileyen Erdoğan’a Erbaş da okuduğu dua ile eşlik
etti.
Tam bir “din-ü devlet”
tablosu!..
Aynı tablo akşam 21.00’da bu defa Köprü
üzerindeki etkinlikte gözlerimizin önündeydi. Erdoğan yine yanı
başına oturttuğu Diyanet Başkanı’nın okuduğu Kur’an’ı eşi ve
torunları ile birlikte dinledi, dualara âmin dedi.
Ancak kadrajda yer alan bir ayrıntı üzerinde
durulmadı.
Diyanet Başkanı’nın sol yanında da mühim bir
şahsiyet vardı: Türkiye tarihinde din ve siyaset dendiğinde ilk
akla gelen, ancak yakın dönemde hayli irtifa kaybetmiş İskenderpaşa
Nakşibendi çevresinin halihazırda öne çıkmış isimlerinden Prof.
Cevat Akşit.
Akşit, İskenderpaşa’nın
Erbakan’dan Özal’a kadar
dinî-muhafazakâr siyasetin öncü isimlerine irşatta bulunmuş kült
şeyhi Mehmet Zahid Kotku’nun ölümü (1980) sonrası,
onun damadı Esat Coşan’ın “post”a
oturmasını en baştan itibaren kabul etmeyen bir isim. Çünkü,
kendisinin Kotku’dan “hilafet” aldığını iddia etmekte...
Ve aynen onun gibi Coşan ile ast-üst (mürit- mürşit) ilişkisine
girmeyip eşit pozisyon (ve “mesafe”) almış Erbakan’ın
yanında oldu.
Esat Coşan’ın ölümünden sonra biraz da
oldubittiye getirilerek “post”a oturtulan oğul
Nurettin Coşan döneminde ise İskenderpaşa çevresi
tam anlamıyla bir dağılma sürecine girdi. Olgun müritlerce
“çocuk” sayılan Nurettin’in yol açtığı çöküşten
İskenderpaşa çevresini toparlayacak kişi, dolayısıyla
“postnişin”i hak eden isim olarak da Akşit zikredildi
hep.
***
Şimdi ise biz, 1970’ten itibaren
İslamcılığın Erbakan’la partileşme sürecinde “manevi
mimar”ı sayılabilecek Şeyh Kotku’nun İskenderpaşa çevresinin
bugünkü temsilcisi “Cevat Hoca”nın dinî-siyaset nezdinde
nerede, ne konumda olduğunu görüp her şeyin nasıl da değiştiğini
düşünüyoruz!..
Aşağıdaki fotoğrafa bakın ve kimin tabloya
hâkim, kimin ikincil ya da “kıyıda” olduğuna dikkat edin:
Azametle merkezde konumlanmış Tayyip Erdoğan; ona tabi şekilde
“kırâ’at eden” Diyanet Reisi Ali Erbaş ve onun yanında da
tabiri caizse “büzülmüş” vaziyette Nakşibendi
postnişîni…
***
Bu, “Yeni Türkiye”deki değişmenin
sadece laik toplum kesimleri açısından değil, tarikat çevreleri
açısından da “yakıcı” etki göstereceğini düşünmeye el
verir bir tablo.
Soralım mesela, tablodaki zat Şeyh Kotku
olsaydı ne Erbakan, ne Erdoğan, ne de Erbaş onu bu şekilde
ağırlayabilir, konumlayabilir miydi?..
Esat Coşan bile kendisini hiçe sayan Erbakan’la
zıtlaşmadan kaçınmamış, hatta neredeyse ayrı bir parti kurma
noktasına dahi gelmişti.
İlk defa Türkiye’de Nakşi meşâyihin önde gelen
bir şahsiyeti, dindar-muhafazakâr iktidar sahibi karşısında
hiyerarşik olarak bu kadar “minimal” konumda karşımıza
çıkıyor.Demek ki tarikatlar, laiklik hassasiyetinin alabildiğine
güçlü olduğu o eski rejim zamanında bile sürdürdükleri ehemmiyeti
asıl şimdi, “Reis’in Türkiyesi”nde
yitiriyorlar.
Bu, bir bitişin resmidir.