Yıl 2005. “Tempo” dergisine bir röportaj vermişiz. Benim dışımda bir ilahiyat fakültesi profesörünün görüşlerine de yer verilmiş.
Derginin başlığı şu: “Nakşiler düşüşte, Fethullahçılar
yükselişte!”
Her ikimizin de mutabık olduğu nokta, o dönem hemen herkes
tarafından “Gülen Cemaati” denilirken şimdi FETÖ’lenmiş yapı,
Türkiye ve dünyanın ekonomi-politik koşullarıyla uyum sağlama
yolunda nasıl yetkinlik sergilerken, bu memleketin en köklü tarikat
geleneği olan Nakşibendiliğin bir bütün olarak aynı koşullarla uyum
sağlama yolunda yetersizliği.
Ben o koşulları, Türkiye’de Müslümanlığın AKP’nin lokomotifliğinde doludizgin kapitalistleşmesi, burjuvalaşması, sermaye darlaşması, küreselleşmesi, medyatikleşmesi olarak sıralamışım.
***
Yıl 2010. T24’te Selin Ongun, Nakşibendiliğin o dönem (ve bugün de) en etkin ve yaygın çevrelerinden biri, hatta büyük olasılıkla da birincisi olan İsmailağa cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeğeni Sadettin Ustaosmanoğlu ile söyleşi yapıyor.
“Mahmut Hoca”nın yeğeni, İsmailağa cemaatinin hem ılımlı İslâm, hem de Gülen cemaati çatısı altına alınmak istendiğinden bahsederek AKP döneminde “perişan oldukları”nı belirtmekte:
“Şu anda yönlendirilmek istenen hadise bellidir; ılımlı İslâm. Bu politikanın desteklenmesi için kendilerine rol verilenler bellidir; Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen. Bu süreç içinde İsmailağa da ılımlı İslâm’a dâhil edilmeye çalışılıyor”
***
Ve yıl, 2016.
Uzunca bir dönem “paralel” yol alınarak yükselişine büyük katkıda bulunulan bir yapıyla artık “papaz” olunmuşken;
Bir zamanlar bu yapıya “Fethullahçı” diyenlere kızılıp şimdi tersine FETÖ demeyenlere kızılmaya başlanmışken;