Cüneyt Ülsever’in seçimin
ertesi günü kaleme aldığı yazıyla köşe yazarlığına veda ettiğini
açıklaması üzerine çok gevezelik edilip dalga geçildi. “Anca
gidersin” diyenlerden “bezginliğin, tükenmişliğin bu kadarı”
diyenlere açılan yelpazede ve tabii AKP’nin olağandışı seçim
başarısı ile titreşimli çerçevede değerlendirmeler yapıldı.Bu tavrı
haksız buluyorum. Ülsever’in Odatv’de 2 Kasım 2015’te kaleme aldığı
yazı, içeriği itibarıyla öyle bir çırpıda silinip atılacak
nitelikte değil. Ancak tabii ki aldığı karar, özellikle gerekçeleri
itibarıyla üzerinde durulmaya değer…
Seçim sonucuna bağlı olarak (belli ki onu en çok şoke eden 4-5 ayda
5 milyon oy artışı olmuş), mevcut tüm kirliliklere rağmen bir “tek
adam iktidarı”na vurdumduymaz şekilde evet demiş toplumsal
çoğunluktan hareketle karşımıza artık nasıl bir Türkiye çıkacağına
dair görüşlerini paylaşan Ülsever, yazısında söz konusu kararını
şöyle temellendiriyor:
“Söyleyeceğim bütün sözleri söyledim. Söz tükendi. Meramımın
hepsini ifade ettim. Tekrar tekrar anlattım. Artık bende söyleyecek
yeni bir söz kalmadı. Büyük çoğunluk benim görüşlerime itibar
etmediğine, benim de söyleyecek yeni sözüm olmadığına göre köşe
yazısı yazmayı bırakmam gerekiyor. Ben de öyle
yapıyorum.”
Bu ifadelerden Ülsever’in söyleyeceği bütün sözleri bir çoğunluğun
kendi görüşlerine itibar etmesini bekleyerek söylediği çıkarımında
bulunmak mümkün ki onun yılların tecrübesiyle nasıl böyle naif bir
yaklaşım sergileyebildiğini anlamak gerçekten zor.
Bu memlekette bir köşe yazarı çoğunluğu kendi görüşleriyle
biçimlendirme, yönlendirme, dönüştürme hedefiyle yazacaksa eğer,
baştan yenik bir durum ortaya çıkmış demektir.