TV 8’de yayına giren “O Ses Çocuklar” için, bünyesinde fazlasıyla çocuk barındırmakla birlikte çocukluğun, daha doğrusu “çocukluk duygusu”nun, yine fazlasıyla eksik olduğu “problem” bir program diyebiliriz.
Acun Ilıcalı klasiği “O Ses Türkiye” türevi bu realite-yarışma-şovda karşımızdakilerin aslında çocuk değil, birer “yetişkin minyatürü” olduğunu söyleyebiliriz.
Yetişkinlerin etkinliklerini, eğlencelerini, giysi, mimik ve jestlerini kendilerinde bulduğumuz bu “yetişkinleştirilmiş çocuklar”da çocukluk duygusundan hiç eser kalmadığının altını çizebiliriz.
Hatta eğer “çocukluk” arayışında çok ısrarlıysanız, onu bulmak için sahnedeki “olgun ve de ergin” çocuklardan ziyade jürideki Hadise’yi izlemenizi önerebiliriz.
Bunlardan hareketle, yetişkin dünyasına spordan müziğe, şovdan eğlenceye, modadan magazine kadar ne damga vuruyorsa hepsinin çocuk dünyasına da duhul ve nüfuz ettiği tespitinde bulunabiliriz.
Bu çocukların ve onları ebeveyn olarak kuliste beklerken adeta kendileri de yarışır durumdaki yetişkinlerin bir “eğlence endüstrisi”nin egemenliği altında hem tüketici, hem “tüketilir” oldukları yorumuna varabiliriz.
Nihayet çocuk da, çocukluk da artık “sermaye” diyerek noktalayabiliriz.
***
Amma velâkin!..
“O Ses Çocuklar”, bünyesinde onlarca çocuğa tacizin gırla gittiği dinî kurumlarla ilgili haberlerin gündeme oturduğu bir zaman kesitinde yayına girdiyse…
“O Ses Çocuklar”, Playstation oyunları oynatmak vaadiyle evine götürdüğü çocuklara cinsel tacizde bulunan imam-hatip öğretmeninin ifşa olduğu günlerde ekrana geldiyse…
“O Ses Çocuklar”, iki çocuk babası köy imamının açtığı Kuran kursuna devam eden bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu ortamda seyre çağrı yaptıysa…