CHP, Türkiye’de iktidar ufku epey bir süre Ankara- ODTÜ’nün karşısındaki genel merkez binasıyla sınırlı kalmış bir partidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2011 seçimleri öncesinde başlayıp bugüne değin süren CHP başkanlık performansını bu noktayı dikkate almadan değerlendirmek haksızlık olur.
‘Baykalizm’i aşmak...
Kılıçdaroğlu beş yıl önce “Vira- Bismillah” deyip topluma ulaşmak arzusuyla yola koyulur koyulmaz adımlarına pranga olan feci bir engelle karşılaştı. Ve Türkiye’yi kazanmadan evvel CHP’yi kazanmak gibi bir sorunla baş başa olduğunu fark etti.
“Baykalizm”i aşmanın en büyük dert olarak önünde durduğunu gördü.
Başkanlığa hayli nahoş bir hadise sonrası, apar-topar, neye uğradığını bilemeden, ama o günkü koşullarda mevcut en uygun ve makul isim olarak geldi o...
Söz konusu hadise sonrası Baykal başkanlıktan gitti, ama “Baykalizm” Parti’de taş gibi kaldı ve Kılıçdaroğlu’nun tepesine bindi.
Faşizan eğilimler
“Baykalizm”, ODTÜ’nün karşısındaki binada iktidar olmayı, Türkiye’de iktidar olmaya tercih eden hareketin adıdır.
Bu hareket sayesinde CHP, Türkiye partisi olmaktan çıkıp Ankara’yla sınırlı bir “Genel Merkez Partisi” haline geldi.
“Devlet sınıfı”, özellikle de askeri bürokrasi gözetiminde sosyal demokrat soldan kopmuş, böylece “toplumcu” olmaktan çıkıp sıkı devletçi, tam anlamıyla elitist, bundan öte “militarist” bir parti olmaya savruldu.
Ve Kürtlere “empati” duygusunu da hayli köreltip “ulusalcılık” kisvesi altında faşizan eğilimlere yelken açtı.
Başına bela olan dertler