İnsanın elinin kaleme, kalemin kâğıda
gitmediği, gitmek istemediği anlar vardır. Dokunamazsınız
kelimelere, buluşamazsınız
cümlelerle...
Coşkuyla denize dalıp da suyun altında nefessiz
kalmak gibi, vurursunuz kaleminizi beyaz yapraklara ama başka zaman
kalem her kâğıda dokunduğunda açılan zihin nefesiniz, tıkanmıştır;
soluk alamaz halde derya içinde kulaç atmaya benzer şekilde
debelenir durursunuz.
Aynen böyle bir zihin/ruh hali içinde kalemle,
kâğıtla, kelimeler ve cümlelerle boğuşuyorum şu
an!..
Kadri Gürsel’in Silivri
Cezaevi kapısında gece yarısından sonra özgürlüğüne kavuştuğunda,
hayır, “esirliği tamamına
erdiğinde” sarf ettiği cümle, sanırım benim
de şu an içinde bulunduğum duruma en doğru tercüme
olmakta.
“Sevinecek bir şey yok
ortada” dedi
Kadri...
330 gün dört duvar arasında kalmış bir insanın,
eşine, oğluna, yakınlarına ve tüm sevdiklerine yeniden kavuştuğu
anda söylediği sözler bunlar.
Ve bu sözlerin hiç de öyle lâf olsun diye
söylenmediğini Kadri cezaevi kapısından ilk çıkış yaptığında
yüzündeki ifadeden de hepimiz çok somut olarak fark
etmiştik.
Üç duruşmadır mahkeme salonunda hasbelkader
zinde, dinamik, güleç ve neşeli olduğundan çok farklı şekilde
durgun, neşesiz, mutsuz ve umarsız bir görüntüdeydi
Kadri.
Ne o, nihayet artık cezaevi dışında olduğuna
sevinebiliyor, ne de biz ona esareti son bulduğu için ne
diyeceğimizi bilebiliyorduk!..