Kurban, Allah ile akrabalık kurmaktır.
Arapça “k-r-b” kökü, hem kurban, hem de akraba
sözcüklerine doğuş verir. Ölüm, Allah’a ulaşmanın yolu olduğu için
yaşayanlar, kendilerinden bir varlığa ölümü tattırarak onu Allah’la
ilişik kılmış, böylece Allah’a yakınlaşmış,
onunla “akraba”olmuş olurlar. Kur’an da ibadet anlamında
kullanılan “kurbet” de aynı kökten çıkar ve Allah’a
yakınlaştıran ibadetleri işaret eder.
İslâm dışında da hemen tüm din ve inanç sistemlerinde böyle bir
motif ve pratik, o ya da bu şekilde kendisini gösterir. Doğaüstü
bir varlık ya da güçle yakınlık kurma yolunda “aracı”,
kurbandır. O yüzden bazı eski toplum ve kültürlerin inanç
sistemlerindeki insan kurban etme pratiğinin temelinde de böylesi
doğaüstü yahut yaratıcı bir güçle “akrabalık” hedefinin
gözetildiği söylenebilir.
Hz. İbrahim’in,
oğlu İsmail’in boğazına bıçağı gözünü
kırpmadan dayayabilmesindeki motivasyon da böylesi “ilahi
akrabalık” inancının tutkulu bir dışavurumudur. Bu doğrultuda
denilebilir ki Kurban Bayramı’nda kurban kesen her Müslüman,
İbrahim’in yaptığını yapabilmeye, Allah ile yakınlaşma uğruna en
değerli varlığını bile gözden çıkarmaya hazır olduğunu simgesel
olarak örneklemektedir.
Kurban sözcüğüyle Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanlarla ortaklaşır.
İbranice, Aramice, Asurca dillerde Tanrı’ya yakınlaştıran anlamına
gelen sözcük, Arapça ile aynı köktendir ve Eski
Ahit’te “gorban” olarak geçer.
Süryanicede “Kurbana”, Hristiyan Komünyon (“Evharistya”) ayini
için kullanılan sözcüktür. İsa’nın
havârileriyle birlikte yediği ve kendi kanının insanların günahının
bağışlanması için döküldüğünü söylediği “Son Yemek”te ekmeğin
onun bedenini, şarabın da kanını simgelediği inacından çıkış bulan
ayin, bu dinde kurban ritüeline tek karşılık gibidir. Yani İsa’nın
haç üzerinde ölümü, onun “Tanrı-Baba”sına kavuşmak üzere
kendini kurban etmesi sayılır. İsa, Hristiyanlıkta ilk ve
son“kurban”dır.